KRALLAR ASLA ÖLMEZ

33 4 0
                                    

  Hiç kendi zihin dünyanızda geçen bir peri masalına kendinizi davet ettiniz mi? Bir delinin aklından geçen düşünceler tüm evrendeki yıldızlardan daha sonsuzdur ve düşünceleri bağlayan olaylar etraflarında dönen gezegenlerden daha benzersizdir. Ben, yaşayan hikaye... Ben John... Akıl sağlığımı kaybettiğimi tüm dünyaya duyurmak için zihnimin en karanlık yerlerini kitaba çeviren adam... Fabrika'nın birinci ve on birinci başkanı... 

Bu dünyaya kendimi hiçbir zaman  ait hissedemedim. Bu düşünce ilk olarak babamın annemi gözümün önünde öldürmesiyle başladı. Ondan önce de yediğim dayaklar düşünmeme engel olmuştu.  Tek odalı evimiz en az benim kadar küçüktü. Beni bulduklarında her tarafı morluklar içinde kalmış tek odalı olan bu evde üç gündür çürüyen cesedin önünde ağlarken buldular. Beni ve annemi götürdüklerinde ise babam kayıptı. Beni yetimhane gibi bir yere yerleştirmişlerdi. Üzerimde psikolojik deneyler yapmaya başladıkları zaman beni evlat edinmek isteyenler oldu ama hiç kimse buna cesaret edememişti. Bir kere o damgayı yemiştim. Vahşi çocuk.. Öldürmek fiilinin zihnimin bir köşesine kazındığını hissetmişlerdi. Hiç konuşmuyordum. Kendimi hapsettiğim yerden hiç kimsenin beni koparmasına izin vermiyordum. Kendimden başka kimsem yoktu ki Martin'le tanıştım... O benim gibi değildi. O biraz da olsa dışarıya vurabiliyordu ama yaşadığı durum en az benimki kadar zordu ve onda bipolar bozukluk başlamıştı. Bir şekilde kendimizi büyütüp üniversiteye gittik. Bu sırada ben sahte bir isim yarattım kendime. Robert Green... Geçmişimden sıyrılmak için ama geçmişimde yaşadığım her bir düzensizlik gelecekte de beni kovaladı. Benim gibiler aşık olmaz. Olmamalıydık... Penny'e aşık oldum ama o Mike'ı seçti. Kansere yakalandığında yanında ben vardım ama o... Artık bunların bir önemi yok.  Aynı şirkette üçümüz  çalışmaya başladığında ben hiç olmayan ülkeye bilet tasarlamaya karar vermiştim. Bir zaman makinesi fikri ortaya attım. Herkes bana delirmiş gözüyle bakarken beni akıl hastanesine tıktılar ve orada Martin'le tekrardan bir araya geldik. Yaptığım tüm güzel projelere kendileriymiş gibi gösterdiklerinde ben orada eriyordum. Biletimi Martin'e anlattığımda bu teklifi tek kabul edebilecek insan oydu.  Hastaneden kaçtım. Makineyi yaptım. Martin'i de yanımda götürdüm ve Fabrikanın temellerini attık. Zaman çizgisinde bir düğüm attık ve bu bir paradoksa yol açtı. Bunu fırsata çevirdik. Kural şuydu, biz her öldüğümüzde zaman başa sarıyordu ve her zaman diliminde sadece bir şeyi düzeltebilirdik. Bizde eski hayatlarımızda düzeltmek istediğimiz her şey için beraber kendimizi öldürüyorduk. İki kere Martin için üç kere de benim için kullandık. Bir zaman diliminde babamı öldürdüm, diğerinde bu sefer John olarak Penny'nin karşısına çıktım. O zamanlar aradığı tüm özellikleri bende o halimle buldu ve bana aşık oldu.Benim gerçek halimi gören ise Mike'tı ve korkmuştu. Penny'i korumak istemiş ve ona tüm olanları anlatmıştı. Ben de atımın beyaz olmadığını ilk o zaman anlamıştım.Gerçek halimi gördüğünde ise aşkı bitti ama o sıra hamileydi. Sonra yokluğun içinde kaybolup gece olmuştum ve o zaman da Rose'u bulmuştum ama o bebeği artık istemiyordu. Kürtaja gittiği sırada fabrikadakileri görevlendirdim ve bebeği kürtaj bahanesiyle aldırttım ve onu yapay bir rahme yerleştirdim. Fabrikadan olduğu için artık hiç paradokstan etkilenmeyecekti.Her şeyi  en ince ayrıntısına kadar düşündüm.. Son kere kullandığımızda ise Fabrika Martin ve beni yakalamak istiyordu ve işte şimdi altıncı zaman dilimindeyiz...

  Her şeyi anladığınızda ve çözüme yaklaştığınızda aslında her şeyin baştan başladığını anlarsınız.  Ölürken hayatınızda yaşadığınız şeylerin bir film şeridi gözlerinizin önünden geçtiği söylenir. Peki o film şeridini başkaları sizin için sıralarsa? Anılarınızın yüzde ellisi doğru diğer yarısı yanlışsa? Hangisinin doğru olduğuna karar vermezsiniz. Doğru ve yanlış algınız kaybolur. Şu an yaşadığım durum buydu... Zihnime girilmeye çalışıldığı şu sıralarda uyanmaya çalışıyordum. Beni kendi zihin labirentime hapsetmişler oradan oraya koşmuş ve o karanlık dünyada küçük bir ışık aramıştım. Neyse ki karanlıkta küçük bir ışık bile güneş gibi parlar ve her yer aydınlığa kavuşur. İşte o küçük ışık benim küçük kızımdı. Rose... Ama o ışığı arayan sadece ben değildim. Bizim normal şartlarda çocuğumuz olamaz... Neslimizin devamı için insanları dönüştürmeye muhtacız. Rose bunu yıktı. DNA yapısı bizden çok farklı olduğu için onu kullanarak çok farklı biyolojik silahlar geliştirebilirler. Zihnime girdiler çünkü Rose'u arıyorlar. Onun hakkında bilgi edinmeye çalışıyorlar. R-11'i nasıl yaptığımı ve diğer her şeyi bilmek istiyorlar. Bilmedikleri şey ise beynimde Rose'a ait olan kısımları çıkarmış olmam.Bu durum beynimde bir anormalliğe neden oldu  ve perseverasyon yarattı. Sürekli aynı isimleri, bazı rakamları ve bazı cümleleri tekrar edip duruyordu. Rick House - Carl Light - Taylor House - Alice Fish - Mike - Eric Light - Nathan Fox - Mike (kimya mühendisi) - Alice(bio mühendis) - Martin Fox - Eric House... Zihnim satranç turnasına dönüşürken beni yenmelerine bir adım daha yaklaşıyorIardı. Beni oluşturduğum sahte karakterim haline getirdiler. Hiç bir şeyi bilmeyen o aptal adama... Her sabah kendi iç dünyasına yabancı bir şekilde uyanan ve kendini büyük bir karmaşanın içinde bulan o aptal adama... Beni parçalara böldüler içeridekiler ve dışarıdakiler... Yukarıdakiler ve aşağıdakiler... Zihnimin en karanlık köşelerine girip oradan parçalar koparıp önüme çıkardılar. Kibirli tarafım bana gelip dedi ki burada olan olaylar hakkında yukarıdakilerin hiçbir fikri yok. Gerçekten yok muydu? O zaman bu sahte karakterler neydi? En yakınımdaki kişilere dönüşmüşlerdi ve tiyatro gösterisi gibi oyunlarını oynuyorlardı. Bilinçaltımın bir joker elamanı oyuna dahil etmesiyle tüm senaryo ise alt üst olmuştu. Doksan Dokuz... Esor ve Rose... Bu sefer yeni bir metot denemişlerdi beni kendi zihin dünyamda uyandığıma ikna etmişler ve böylelikle tekrardan uyanmayı denemeyi düşünmeyeceğimi düşünmüşlerdi. Hatta daha ileriye giderek onu da bölmek istediler ama o onların tahmin edemeyeceği bir şey yaptı. Kendini öldürmesiyle zihnimdeki tüm her şey durdu çünkü zihin dünyam onun ölmesini kabul edemezdi. Yazdıkları her şeyi sildi ve beni bu kabustan uyandırdı.

  Peki tüm bunlar olurken fabrika gerçek dünyada ne yapıyordu? Bu zaman diliminde fabrika tüm dünya tarafından bilinip iyilik maskesini takmış bir şekilde avına yavaş yavaş yaklaşıyor. En iyi iyilik maskesini takmış ben ve bazı isyancıları tüm dünyada ihanetten yargılatmıştı. İnsanlar bir anda etrafımı kuşattı. Onları aşmam için onları öldürmem gerekiyordu bunu yapamazdım. Sonuçta aptal bir yalanın kurbanı olmuşlardı. Kendimi öldürüp paradoksu tekrardan da oluşturamazdım çünkü paradoks için ikimizin de aynı anda ölmesi gerekiyordu. Aksi halde gerçekten ölmüş olurdum. Teslim olmak zorunda kaldım. Beni öldürmek yerine Rose'a ulaşmak için kullandılar ama birazdan uyanıp buna izin vermeyecektim. 

 Buraya kadar okuduğunuz kısım benim iç dünyamdaki savaştı. Bundan sonraki kısım ise dış dünyada vereceğim savaş... Şu noktada kafanızın ne kadar karıştığını anlıyorum. Yaklaşık iki aydır bir yatağa bağlı olarak tutulduktan sonra uyanınca ben de aynı şeyi hissediyordum. Çok uzun zaman suyun altında kalmış ve boğulmaya alışmış gibiydim. Şimdi gün yüzüne çıkıp nefes alınca oksijen ciğerlerimi yakmıştı. Zihin dünyamda herkes sen osun busun demekten hiç kimse kendi olamamış, parçalanmışken ve hepsi aynı zamanda benken bölünmüştü.. Peki ya Doksan Dokuz ? Onun hakkında bildiklerim Esor ve Rose hakkında bir deftere yazdıklarından ibaretti. Ve o anılardan sadece birkaç tanesi benimle beraberdi. Artık kalkmam gerektiğini biliyordum. Onu bulmalıydım. Bir.. İki... Üç... 

MERHABA YENİ DÜNYA!


99Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin