Martin henüz güneş tüm parlaklığıyla etrafı aydınlatmamışken gizlice odasından çıkıp Profesör'ün kapısının önüne gelmiş ve kapının altından bir kağıt atmıştı. Profesör ise o anda uyanık bir şekilde yatağında yatıyor ve boş gözlerle tavanı izliyordu. Kağıdın yerde sürtünme sesini duyunca kapıya gelip eğildi ve kağıdı yerden alıp ay ışığına doğru tuttu. Kağıdın üstünde hastanenin havalandırma kanalının planı vardı. Kağıdı inceledikten sonra bir şey dikkatini çekmişti. Planın bir kısmı el ile çizilmiş ve anladığı kadarıyla bu kısım alt kattı. Martin'e planı nasıl ele geçirdiğini sormak için kapıyı hafif aralamıştı ama Martin çoktan gitmişti. Bunun üzerine kapıyı kapatıp yatağına oturdu ve planı tekrardan ay ışığına tutup tekrardan incelemeye başladı. Her ayrıntıyı tekrar tekrar gözden geçirip planı hafızasına yerleştirmeye çalışıyordu. Bir an duraksayıp planı yatağın üstüne bıraktı. Yeterince ışık almayan odada bu kadar dikkatli bakmak gözlerini yormuş ve bu yüzden de gözlerini ovuşturuyordu. Ellerini yüzünden çekip kısık gözlerle etrafa baktıktan sonra yeniden kendisini yatağa bıraktı ve iki saat boş gözlerle tavanı izlerken gün doğmuş hemşire kahvaltı için onu çağırmıştı. Ayaklarını sürterek odadan ayrılmış, güne henüz başlarken günün tüm ağırlığını omuzlarında hissetmeye başlamıştı. Yemekhaneye vardığında gözleri Martin'i aradı. Onu pencere kenarındaki masada yemek yerken gördü. Hemen yemeğini alıp Martin'in yanına oturup kısık sesle "Günaydın" dedi. Martin hafifçe Profesör'ü süzdükten sonra alaycı bir tavırla
"Neyin var dostum? Yoksa doktor Philip...."
derken Profesör cümlenin yarısında Martin'e keskin bakışlar atmaya başladı çünkü Martin'in cümlesinin sonun nereye çıkacağını biliyordu. Martin ise Profesör'ü sinirlendirmekten büyük bir keyif almış ve bu yüzden de sırıtıyordu. Profesör Martin'in sırıtmasına iyice sinirlenmiş sağ ayağı ile Martin'in bacağına vurmuş ve sertçe çıkışmıştı.
"Sana böyle konuşmaman gerektiğini kaç defa söyleyeceğim!"
Profesör sertçe bağırınca yemekhanedeki herkes onlara baktı. Bu durumu fark eden Profesör, sesini kestikten bir iki dakika sonra bir hemşire yanlarına gelerek sakince sordu.
"Her şey yolunda mı?"
"Evet."
Hemşire aldığı cevaptan memnun kalmışcasına gülümsedi ve sonradan da ekledi.
"Siz ikiniz Doktor Philip'in dediği gibi yeni evlenmiş çiftler gibisiniz."
Doktor Philip'in ismi geçince her ikisi de biraz gerildi ama Martin yine de alaycı tavrını sürdürmeye devam etti.
"Sevgili karım Robert bu gün biraz tersinden kalkmış ama biliyor musun? Sinirlenince onu daha bir çekici buluyorum..."
Hemşire, Martin'in böyle demesine gülmüş ve yanlarından ayrılmıştı. Profesör ise oldukça sinirlenmiş elindeki plastik çatalı sıkıca tutarak hafifçe Martin'e çevirmişti. Kısık sesle Martin'i uyarmıştı:
"Beni dinle sevgili eşim eğer çeneni kapatmazsan seni öldüreceğim."
"Beni plastik çatalla mı öldüreceksin?"
Martin'in böyle demesi üzerine Profesör eline bakıp sıkıca tuttuğu plastik çatalı tabağa hafifçe fırlattı. Martin ise hala gülmeyi sürdürüyordu. Bunun üzerine Profesör sertçe yeniden Martin'in bacağına ayağı ile vurunca Martin'in acıyla inleyip söylenmeye başladı:
"Tanrım! Burada kalmayı sürdürürsem tek tek uzuvlarımı kaybedeceğim."
"Beynini neredeyse kaybetmişsin, uzuvların lafı mı olur..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
99
Misterio / SuspensoProfesör Doktor Robert GREEN bir fizik mühendisidir. Kan kanseri olan sevgilisi Penny'nin hastane masraflarını karşılaya bilmek için bir görevi kabul eder. Basit gibi görünen bu görev bir öğrenciyi izlemektir ama işler hiç de sandığı gibi gitmeme...