Profesör bütün gece anılarından kalan parçaları yapboz yaparmışcasına birleştirmeye çalışırken her geçen dakika içindeki eksikliği daha çok hissediyor ve tüm bu boşluk, güneşin yeniden parlayıp tüm kendini beğenmişliği ile odayı aydınlattığında son buluyordu. Yavaşça yatağından kalkıp pencereye yeniden yönelirken güneşin ışınları adeta yüzünde dans ettiğinde ise bu beğenmişlik karşısında kendisini iyice ezilmiş hissetti. Bu duyguyla birkaç dakika baş etmeye çalışırken kendisini toparlamayı deneyip ellerine baktı. Az kalsın şizofren olduğuna inanmıştı ama o güllerdeki boya her şeyi değiştirmişti. Profesör o zaman anlamıştı ki hayatta bir boyanın rengi bile her şeyi değiştirebiliyor eğer görebilirsen... Bu durum onun içinde öylesine bir umut oluşturmuştu ki kendisini büyük bir heyecanın içinde bulup büyük bir hızla koridora çıktı. Bu sefer gözlerini kaçırmıyor her şeyi en ince ayrıntısına kadar inceliyordu. Birkaç gündür hayatını cehenneme çeviren beyaz, artık içindeki umudun sembolü olmuştu. Her adımda bunu daha fazla hissederken kendisini hastaların oturup dinlenebildiği salonda buldu. Ne aradığını bilmeden sağa sola bakınıp dururken gözüne bir kitaplık ilişti. Hemen oraya yönelip kitapları incelerken Philip yanına gelip nazik bir tonla sordu.
"Bir şey mi arıyorsunuz Profesör ?"
Profesör sanki kötü bir şey yapıp yakalanmış gibi kızarırken gözlerini kaçırdığında Philip'in önlüğünün cebindeki kalem dikkatini çekmişti. Philip Profesör'ün neden cebine bu kadar odaklandığını anlayamadığından cebine baktı ve Profesör'ün dikkatini çeken şeyin kaleminin olduğunu anlayınca kalemi çıkarıp üstündeki yazıyı okudu.
"HER ZAMAN IŞIĞI BULMAN UMUDUYLA... "
Philip bunu okuduğunda Profesör'ün içinde bir sızı canlanmış, Doksan Dokuz'a verdiği kalemin Philip'te ne iş aradığını merak ettiğinden yüzünü bir şaşkınlık kaplamıştı. Philip ise kalemin üstündeki yazıyı okuduktan sonra konuşmasına devam etmişti.
"Hastanemizin bir çeşit sloganı... Buradan ayrılan hastalarımıza genelde bu kalemden hediye ediyoruz ama anlamadığım bir şey var, sizi neden bu kadar şaşırttı?"
Profesör hemen durumu toparlamak için kıvrak bir şekil de lafı kıvırdı.
"Burada tutulurken insana 'profesör' olarak hitap edilmesi garip oluyor"
Profesör'ün bu sözünün ardından Philip gülümseyerek karşılık verdi:
"Kalemi size vermek gerçekten isterdim ama prosedürler gereği bunu yapamam."
Profesör ciddi bir şekilde:
"Buraya tıkılmış olabilirim ama bir kalemle kendime zarar vermeyecek kadar zekiyim."
dedikten sonra vermekten başka bir çaresi kalmadığını anlayan Philip gülümseyerek kalemi Profesör'e uzatttı.
"Sanırım bazı istisnalarda bulunabilirim. Ne de olsa buradaki en yakın arkadaşınız benim."
dedi ve Profesör'ün yanından ayrılmadan önce Profesör'e göz kırptı. Profesör Philip'in gidişini şaşkın bir şekilde izlerken aklından "Eğer biri daha benim en yakın arkadaşım olduğunu söylerse suratının ortasına yumruğu yapıştıracağım! " diye geçirerek ardından kalemi inceledi. Eğer bunu üniversite yıllarında Doksan Dokuz'a verdiyse daha önceden bu kalem onun eline nasıl ulaşmıştı? İyice karışmış olan kafasını ovuşturarak koltuklardan birine otururken bu sefer yanına Martin gelmişti ama Profesör o kadar derin düşlere dalmıştı ki Martin'in geldiğini fark edememişti. Bunun üzerine Martin Profesör'ü hafifçe dürtüp kendisine getirerek tatlı ama biraz da alaycı bir tavırla:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
99
Mystery / ThrillerProfesör Doktor Robert GREEN bir fizik mühendisidir. Kan kanseri olan sevgilisi Penny'nin hastane masraflarını karşılaya bilmek için bir görevi kabul eder. Basit gibi görünen bu görev bir öğrenciyi izlemektir ama işler hiç de sandığı gibi gitmeme...