EVE DÖNÜŞ

106 11 1
                                        


 Profesör, öğrendiği bu gerçek karşısında kendine gelemiyordu. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi? Bu soruyu kendine her soruşunda içi parçalanıyor, kendinden şüphe etmeye başlıyordu. Kendini bildi bileli hep iyi bir insan olmaya çalışmış, şimdi ise biri kalkıp ona şeytanın ta kendisi olduğunu söylüyordu. Yüzleşmesi gereken büyük bir gerçek vardı. Daha önemlisi içinde yüzleşmesi gereken bir şeytan vardı... Her geçen saniye ağırlığıyla onu ezerken laboratuvar kapısının açılma sesi tüm odayı inletti. Kim gelmişti? Philip karşılarında duruyordu. Kafasını kaldırıp kapıya baktığında gelenin Doksan Dokuz olduğunu gördü. Onun geldiğini görünce bir an içindeki karanlığa ışık tutulduğunu hissetti. Onu gerçekten özlemiş ve her zaman aklının bir köşesinde onun varlığını hissetmişti. Doksan Dokuz'un yüzünde ise alaycı bir gülümseme vardı. Onlara doğru yaklaşıp sırayla bağlı olan ellerini çözdü. Sonrasında ise karşılarına geçip:

"Aslında iki başkan var."

demesiyle Martin ve Profesör birbirlerine baktılar. Martin hiçbir şey hatırlamadığı için bu duruma nasıl tepki vereceğini bilmiyordu. Şu an sadece derin bir karmaşa içerisinde olup olayları çözmeye çalışıyordu. Profesör Martin'in yüzündeki karmaşaya cevap vermek istiyordu ama yapamadı. Yüzünü tekrardan Doksan Dokuz'a çevirdiği andan itibaren gözlerinden yaşların süzüldüğünü hissetti. Tüm duyguları iç içe girmiş, içinden çıkılamaz bir probleme dönüşmüştü. Bu durum onu yeniden karanlığa sürüklemiş ama duyduğu başka bir ses onu yeniden kendine getirmişti. Sese doğru yöneldiğinde sesin Tom'dan çıktığını gördü. Yine içini tarifsiz bir mutluluk kaplamış ve her zaman olduğu gibi Tom bu durumu fırsat bilip onu alaya almıştı.

 "Beni bu kadar özleyeceğinizi tahmin etmemiştim Profesör. Umarım size sunduğumuz konforlu bekleyişten memnun kalmışsınızdır."

Martin Tom'un espiri yapmasına sinirlenmiş ve kaşları çatılmıştı. Hala burada ne olduğunu çözemezken alaya alınmak sinirlerini bozmuştu. Martin'in sinirli bakışlarını üzerinde hisseden Tom biraz ciddileşerek devam etti.

"Neden bu kadar sinirlendiğini anlayamadım. Ne de olsa espri anlayışımız genetik büyük baba."

Martin'in kulaklarında "BÜYÜK BABA " kelimeleri yankılanırken Profesör de ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Profesör'ün bildiği kadarıyla Tom kimsesizdi ama şimdi... Her şey birbirine girmişti ve her ikisi de şaşkınlıkla onlara bakıyorlar bir cevap bekliyorlardı. Doksan Dokuz ise tüm ciddiyetiyle karşılık verdi ve sert bir tonla durumu açıkladı:

"Fazla vaktimiz yok. Büyük bir şaşkınlık içerisinde olduğunuzu ve aklınızdaki soruları görebiliyorum. Eğer şimdi her şeyi size açıklamaya kalkarsam buradan çıkma fırsatınızı yok etmiş olacağım. Bu yüzden gitmemiz gerek."

Bunun üzerine Martin ve Profesör çaresizce ayağa kalktılar. Onların kalktığını gören Doksan Dokuz Philip'e yöneldi ve nazik bir ses tonuyla:

"İhtiyarlarla ilgilendiğin için teşekkürler Philip."

dedi ve elini Philip'e uzattı. Philip gülümseyip Doksan Dokuzu'un elini sıktı ve ardından dörtlü grup halinde hastaneden  çıkıp siyah bir cipe bindiler.  Profesör arabaya binince hafif alaycı bir tavırla sordu:

"Ne zamandan beri psikopatlarla takılıyorsun?"

"Bakıyorum arkadaş çevremden hoşlanmamışsınız Profesör ya da başkan mı demeliydim?"

Profesör bu cevap karşısında bir şey diyemedi çünkü o haklıydı. En büyük şeytan onun içinde saklı olandı. Sessizce camdan dışarı bakarken Doksan Dokuz  arabanın motorunu çalıştırdı ve hareket etmeye başladılar. Arabanın içinde ölüm sessizliği sürerken dışarıda da durum farklıydı. Kararan bulutlar öfkelerini gösteriyor ve etrafta ışık şöleni oluşuyordu. Camdan sıyrılan her bir yağmur damlası Martin ve Profesör'ün kalbine saplanan bir hançer gibiydi. Yorgun olan bedenlerindeki cılız kalpleri küçük bir kuş gibi korkuyla çırpınıyor konuşmamak için mühürlenmiş olan ağızlarını kıpırdatamıyorlardı. En sonunda Martin kendisini biraz toparlayarak sordu:

99Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin