Saatler gece yarısını gösterdiğinde Sarah çimenlerin üzerinde uyuyakalmış ben ise gövdemi ağaca yaslamış oturuyordum. Kafamı çevirip yıldızlara baktığımda ateş böcekleriyle karşılaştım. Her şey o kadar güzeldi ki... Büyülenmemek elde değildi. Ellerimi gökyüzüne, yıldızları yakalamak istercesine uzattım. Kollarım ateş böcekleriyle aydınlandığı sırada bileğimdeki dövmeler dikkatimi çekti. Bir an durup sadece dövmeleri seyrettim sonrasında ise hızlıca çantayı alıp içindeki feneri çıkarttım. Kıyafetimi omzuma kadar sıyırıp dövmelerimi fener yardımıyla incelemeye başladım. Küçük bir kızın resim defterine benziyordu. Esor'un neden güldüğünü şimdi anlamıştım. Dövmeleri detaylandırmaya başlamıştım ki Sarah'nın uyandığını gördüm. Uykuya doymamış gözleri yarı açık şekilde bana bakıyor ve hafifçe gülümsüyordu. Fark etmeden feneri yüzüne doğrultmuş olmalıydım bu yüzden özür diledim.
"Seni uyandırdıysam özür dilerim."
Bir şey dememişti sadece gülümsemeye devam etti. Ben de fark etmeden gülümseyip:
"Eğer yeterince dinlendiysen yola devam etmemiz gerek."
dedim. O da büyük bir kararlılıkla ayağa kalkıp doğruldu. Onun ayağa kalktığını görünce ben de yerimden kalkıp onun fenerini sırt çantasından çıkardım ama çıkarırken elime bir şey takılmıştı. Normal görüntüme dönüştüren saatim. Sarah bunun o saat olduğunu anladı ve büyük bir merakla:
"Bu o saat değil mi?"
dedi. Ben ise evet anlamında kafamı sallamıştım ama merakı bununla sınırlı kalmamıştı.
"Sakıncası yoksa bana gerçek halini gösterir misin?"
Böyle bir soruyu beklemediğimden şaşırmıştım. Saate baktım ve gerçekte nasıl gözüktüğümü unuttuğumu hatırladım. Bu düşünce beni harekete geçirmişti. Saati koluma takıp etkinleştirdim. Beyaz saçlarım siyaha, kırmızı gözlerim ise kehribar rengine dönmeye başladı. Sarah'ın gözlerinde ise hayranlıkla karışık bir şaşkınlık vardı. Yaklaşıp feneri elimden alıp gözlerime doğrulttu ve gülümseyerek:
"Esor gözlerini senden almış."
dedi. Bunu duymanın beni mutlu ettiği sırada devam etti.
"Eğer Penny'nin yerinde olsaydım. Sırf gözlerin için bile seni bırakmazdım."
Penny'nin ismi geçince içim tuhaf olmuştu ama bozuntuya vermeden alaycı bir tavırla bu hissin üstünü kapadım.
"Bardaki sarhoş adamlar bile kadınlara böyle yürümüyor, Sarah."
İkimizde gülmeye başlarken yola koyulduk. Bastığımız her adımda ateş böcekleri bize eşlik etmeye başlamıştı. Onların Sarah'nın yüzüne çarpan sarı ışıkları yüzündeki gülümsemeyi daha da güzelleştiriyordu. Onun gülümsemesine daldığım sırada bana aniden dönüp sordu.
"Nasıl bir yerdi? Kendi zihnin?"
"Rüyadaymışım gibiydi. Yerler kişiler bulanık ama hisler gerçek. Zaman ise o kadar hızlı ki sanki her şey uçuyor. Herkesin kafasının içindesin ama bir o kadar da kopuk... O kadar kopuk ki onların senin zihninin bir parçası olduğunu unutuyorsun."
Sanırım en iyi tarif buydu. Bazen hala kendimi hiç uyanmamış hissettiren bu tarifin anıları zihnimden silinmeyecekti. Düşüncelere dalıyordum ama Sarah yine izin vermedi.
"Zihninde kimlerin şekillerine girmişlerdi?"
Değer verdiğim tüm insanların ismini sayarken içim biraz acıdı ve onları ne kadar özlediğimi hatırladım.
"Eric, Martin, Jack, Ezra, Tom, Mikaela ve diğerler... Tek değiştiremedikleri kişi Doksan Dokuzdu."
"Ebebeyin olmak nasıl bir şey?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
99
Mystery / ThrillerProfesör Doktor Robert GREEN bir fizik mühendisidir. Kan kanseri olan sevgilisi Penny'nin hastane masraflarını karşılaya bilmek için bir görevi kabul eder. Basit gibi görünen bu görev bir öğrenciyi izlemektir ama işler hiç de sandığı gibi gitmeme...