FABRİKA'NIN FELSEFESİ

20 2 0
                                    


    Uyanmak istiyordum. Bir rüyanın içinde kapana kısılmıştım ve uyanmaya her çalıştığımda daha çok dibe çöküyor, kendimi bir kabusta buluyordum. Peki eğer rüyanızı kontrol edebilseydiniz hala uyanmak ister miydiniz? Bu bir kabus olsa bile... Canavarlarla savaşır, sevdiklerinize sarılır, ve hatta oranın Süpermen'i bile siz olabilirdiniz. O zaman kabusun bir önemi kalmazdı. O zaman neden uyanmak istiyorum? Ya her bir canavar aslında sizseniz? Ve tek yaptığınız kendinizi parçalamaksa... İçinizdeki tüm kötülük size sırıtıyorsa ve tüm iyiliğinizi gösterişinize harcadıysanız... Çünkü her birimiz başkalarının aklında iyi bir insan olarak kalmak isteriz. Eğer gösteriş başkalarına ne düşündürmek istediğimiz ise, biz aslında kimiz? Kendimizi kendimize nasıl göstermek isteğimizi nasıl açıklayacağız?

     Kendimi şeytanlarımla beraber hiç kimsenin bilmediği, hiç kimseni göremediği, yerin binlerce metre aşağısındaki mezara tıkmış, dünyayı seyrederken bu sorunun cevabını arıyordum. Zihnimde kendime bir aynadan bakıyorum. Kırmızı gözler, gri ten, beyaz saçlar... Güçlü sağlıklı ve pek çok konuda fiziksel üstünlük sağlayacak bir beden. Daha ileriye gidiyorum ve burada her alanda yüksek potansiyeli olan bir zihinle karşılaşıyorum. Bu bana yetmiyor daha ileri gidiyorum: kocaman bir boşluk... Evet kocaman bir boşluk, çünkü ben ancak sergide sergilenebilecek bir heykelim. Her yere kesintisiz sığabilmek için girinti ve çıkıntılarını yok etmiş bir yapboz parçasıyım. Dümdüzüm, bu yüzden her şeye ait olduğum için hiçbir şeye ait değilim. Her şey olduğum için kendim olamıyorum. Ellerimle kafamı sımsıkı tutarken o ses... Beni görünmez kılabilen ve bulunduğum mekana sığamazken bana alan yaratan o ses... Birisi piyona çalıyordu. Uzandığım deri koltuktan hızlıca ayağa kalktım. Etrafa biraz bakındıktan sonra sesi takip etmeye başlamıştım. Adımlarım sarhoş bir adamın adımları gibiyken koridorda tutunarak ilerlemeye başladım. Piyano sesi gelen odaya girdiğimde Esor'un piyano çaldığını gördüm. Yavaşça ilerleyerek yanına oturdum ve yakından piyano çalışını seyretmeye başladım. Çok huzurlu görünüyordu. Öyle bir huzurdu ki eğer tüm dünya bunu görebilseydi, elde etmek için herkes savaşırdı. Ona bakmayı sürdürürken hiç tavrını bozmadan bana seslendi.

"Ağlıyorsun."

Ellerimi gözlerime götürüp baktım. Kan damlaları parmaklarımın ucundaydı ama nasıl fark edememiştim. Şaşkınlıkla ona baktım. O ise konuşmayı sürdürdü.

"Korkuyorsun. Bunu hissedebiliyorum."

Ne demek istediğini ve bu konuşmanın nereye varacağını bilmiyordum. Devam etmesini ister gibi bakmayı sürdürürken o:

" Piyano senin anılarını temsil ediyor. Daha doğrusu dünya ile başa çıkabilmek için hayal dünyanda kurduklarını... Bu yüzden seni zihin dünyana kapattıklarında piyano hep seni görünmez kılarak seni onlardan korudu."

dedi bense merakla sordum.

"Seni neyden koruyor?"

Hafifçe alaycı bir biçimde gülümseyerek:

"Savaşmaktan... "

Bu kelime... Onlarla birleşince ne yapacağımı bilmememe yol açıyor beni derin bir korkuya çekiyordu. Şimdi neden korktuğumu söylemesini anlıyordum. Çaresizce: 

"Daha fazla savaşamazsınız!"

diye bağırdım. Sesim odanın içinde hafif bir yankı oluştururken ona keskin bir şekilde baktım. Çalmayı bırakıp sordu.

"Huzura giden yolda savaş var mıdır?"

Duraksadım.

" Ne evet ne de hayır diyebiliyorsun. Kulağa evet demek mantıklı gelse de... Çünkü insanlar daha iyi bir hayat için savaşıyorlar. Hep daha iyi olmak için birbirlerini ezip geçiyorlar. Okullarda yüksek not almak için savaşıyorlar. Daha çok para kazanmak için... Bunların hepsi düşündükleri hayata kavuşma  ve o hayatta huzurlu olma çabası. Ve sen daha iyi bir hayat yaşamak için buradasın. Burada da her zaman olduğundan daha çok savaş var. O zaman söylesene John, neden Rose ile savaşmama bu kadar karşısın?"

99Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin