Profesör uyanıp laboratuvara geldiğinde şaşkınlıktan nefesi kesildi. Korkudan hafifçe titreyen ellerini pantolonuna soktu ve derin bir nefes aldıktan sonra Başkan'ın ona bakan kıpkırmızı gözlerine baktı. Bakışları o kadar keskindi ki ürkek kalbini delip geçiyordu. Burada ne oluyordu ve ondan ne istiyordu? Ve diğer herkes neredeydi? Merakı korkusunun altında ezilirken Başkan'ın korkutucu sesiyle irkildi.
"Daha ne kadar uyuyacaksın Robert?"
Profesör cevap veremedi. Ne demek istediğini anlayamamıştı. Boş gözlerle Başkan'a bakmayı sürdürürken Başkan ona doğru yaklaştı ve tam karşısında durdu. Gözlerinde hala keskin bir bakış hüküm sürürken Başkan cebindeki silahı hızlıca Profesör'ün alnına dayadı. Profesör korkuyla inledi ve tam o sırada Başkan:
"Bu düşünmene yardım etti mi?"
dedi. Profesör ne diyeceğini bilmiyordu. Ondan ne istediğini de... Çaresizce;
"Benden ne istiyorsun? Anlamıyorum."
dedi ve Başkan sert bir ifadeyle devam etti.
"Adımı hatırlamanı istiyorum, Robert! "
Profesör biraz düşündükten sonra:
"John..."
dedi ama başkan tatmin olmuş gibi değildi.
"Şimdi benden sonra tekrarlayacaksın. Benim adım John!"
Profesör hiçbir şeye anlam veremezken çaresizce dediğini yaptı.
"Benim adım John!"
Başkan istediği cevabı aldığı sırada tabancanın arka tarafıyla Profesör'e vurdu. Dengesini kaybeden Profesör yere düşerken Başkan'ın kolunu tutmak isterken başaramayıp yere düşmüştü ama Başkan'ın kıyafeti de yırtılmıştı. Profesör elindeki yırtık kıyafet parçasına baktıktan sonra Başkan'ın koluna baktı. Başkan'ın kolu dövmelerle kaplıydı ve ilginç olan bu dövmeler ona oldukça tanıdık geliyordu. Dikkatini dövmelere vermiş ve dövmeler sanki bilgisayar kodu gibi beynine işlenmişti. Beyninde yeni bir veri tabanı açılmış ve birden ürkek halinden sıyrılmıştı. Ani bir hareketle ona tutulan silahı kavradı ve Başkan'a doğrulttu. Alnından süzülen terler keskin gözlerini sıyırıp yere düşerken silahı Başkan'ın kalbine dayadı. Sertçe:
"Şimdi cevap verme sırası sende John. Neden bana ismini söylettiriyorsun? Neden buradasın ve benden ne istiyorsun?"
John hafifçe güldü ve alaycı bir ifade takındı.
"Sen söyle Profesör. Neden bunu yapıyorum?"
Sinirlenen Profesör daha sert bir şekilde:
"Sakın beni küçümseme. Silahı tutan benim."
Bunları söylerken aynı zaman da kendine şaşıyordu. Bu gerçekten o muydu? Fabrikanın başındaki adama; psikopatlarının tasmalarını ellerinin arasına almış bu adama silah mı doğrultuyordu? Ve bunu yapmak bu kadar kolay mıydı? Her şey tek hamleyle silinebilir miydi? Bu güç ona nereden geliyordu? Profesör'ün aklından bu düşünceler geçtiği sırada Başkan'ın konuşmasıyla kendine geldi.
"Beni görebildiğin sırada hissedemeyeceksin ve hissedebildiğin sırada da göremeyeceksin."
Başkan bunu söyledikten sonra ortadan birden kayboldu. Bu durum karşısında şaşkına dönen Profesör sağ sola bakınmaya başladı ama Başkan'dan hiç bir iz yoktu. Birden kendini toparlamaya çalışarak elindeki silaha baktı ama tuttuğu şey bir silah değil de makastı. O sırada hayal gördüğünü anladı ama hala anlayamadığı bir şey varsa böyle bir şeyi neden yaşadığıydı. Derin bir nefes alıp laboratuvardan çıktı ve fabrikaya açılan asansörün önünden geçti. Garip bir şekilde diğerlerinin yerini biliyor gibiydi. Varlıklarını konferans solununda hissetti ve birden içine bir his doğdu. Bu hissin etkisiyle asansörün önüne geldi ve elindeki makasa baktı. Hızlıca makası iki kapının arasına sıkıştırıp kapıları araladı sonrasında ise ellerini açılan aralıktan sokup kapıları iyice açtı. Boşluğa bakıp dururken bunu neden yaptığını düşündü. Hareketlerine hakim olamıyor gibiydi. Aşağıya mı atlayacaktı? Hayır... Hızlıca koridorlarda yürümeye başladı. Yürüyordu ama nereye gittiğini bilmiyordu ama o tarafa yürümekten de kendini alamıyordu. Bir kapının önünde durunca hafifçe açtı. Kapı bir silah odasına açılmıştı. Buraya daha önce hiç gelmemişti. Silahlara göz atarken bir tanesini aldı. Sanki o silahla bir bağı var gibiydi ve yine adlandıramadığı his onu harekete geçirmişti. Geldiği tüm yolları geri giderek yeniden asansöre geldi. Asansörün tüm kablolarına bağlantı yerlerine ateş etmeye başladı. Silah kullanmayı bilmemesine rağmen sanki tüm hayatı boyunca bu işi yapmış gibiydi. Asansörü kullanamaz hale getirmek yetmemiş tüm kurşunları asansöre boşaltmıştı. Tüm kurşunların harcandığını anladığında silahı pantolonuna soktu ve konferans soluna hızlı adımlar eşliğinde ilerledi. Kapıları yavaşça açtığında ne olduğunu anlamaya çalıştı. Bütün herkes Esor'un çevresini sarmıştı. Ona silah doğrultuyorlardı ve Esor da onlara... Yavaş adımlarla sahneye yaklaştı ve herkesin yüzlerinde gözlerini gezdirdi. Sakin kalmaya çalışarak:
![](https://img.wattpad.com/cover/91295235-288-k555229.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
99
Misterio / SuspensoProfesör Doktor Robert GREEN bir fizik mühendisidir. Kan kanseri olan sevgilisi Penny'nin hastane masraflarını karşılaya bilmek için bir görevi kabul eder. Basit gibi görünen bu görev bir öğrenciyi izlemektir ama işler hiç de sandığı gibi gitmeme...