Bugün Mısır Kralı saraya gelecekti. Benimle görüşmek istiyordu. Dün Yaşlı Bilge ile olan konuşmalarımızdan sonra kolyeyi boynuma takmıştım. Yarın taç takma töreni vardı, annem benim için bir sürü kıyafet seçmişti. Babamla bir anlaşma yapmıştım. Tacı takacaktım ama çok gerekmedikçe tahta oturmayacaktım. Toplantılara katılmayacak, bana özet geçip sadece kararları verecektim. Dün ki elementler arasında olan mini savaş için de Krallığı yeni kural getirmiştim. Benim yanımda, benim önümde ya da krallıkta fark etmeksizin herkes eşitti. Ateş Kralı bunu duyunca biraz (!) delirse de hiç sorun değildi. Taht odasının kapısı açılınca gelene baktım. Jason'dı. Selam verdi. Onu da sağ kolum gibi bir şey yapmıştım.
"Efendim Mısır Kralı geldiler. Arzu ederseniz içeri gelsin."
Başını salladım. Mısır Kralı önden yürürken arkasında bir kişi daha geliyordu. Elinde örtülü bir şey vardı. Jason'a baktım. Anlamış olacak ki Mısır kralının arkasındaki şahsı durdurdu. Mısır kralına baktığım da selam verdi.
" Prenses Aleda ve Kral Aaron karşınıza çıkmak büyük bir onur."
"Mısır Kralı Marco... Element krallığına hoşgeldiniz."
"Hoş bulduk majesteleri..."
Bana baktı. "Prenses Aleda, sizde arzu ederseniz size bir hediye vermek istiyorum."
"Memnuniyetle."
Kral arkasındakine işaret verdi. Bana doğru gelince babam Jason'a işaret verir vermez önüme geçmişti. Jason örtüyü kaldırınca üstünde kılıç vardı. Jason'a çekilmesi için işaret verdim.
"Prenses Aleda, bu kılıç sarayımdaki en paha biçilemez olanı. Saf kan ve saf ateşten yapılmıştır."
"Saf kandan kastınız vampir ve melek kanı olmalı."
Gülerek başını salladı. Jason'a götürmesi için işaret verdim.
"Doğru."
Ayağı kalkıp Kral Marco için bir şarap doldurdum. Kadehi alıp ona uzattı. Aldı.
"Ee kral Marco, sizi buraya kadar getiren şey nedir?"
"Ben savaşların durmasını istiyor, sadece sarayımda huzurlu bir şekilde ailemle yaşamak istiyorum. Bu yüzden sizden yardım almaya geldim prenses."
Kaşlarımı çattım. Birden önümde eğildi.
"Ben ve halkım size itaat etmeye hazırız."
"Ayağı kalkın lütfen."
Ayağı kalkarken gözlerine baktım.
"Benden nasıl bir yardım istiyorsunuz Kral Marco?"
"Sadece halkımı, kuzey'in kardeşlerinden korumanız istiyorum. Her gün en az yüz kişi ölüyor. Mısır ölüyor. Onları durduramıyoruz. Gönderdiğim askerler geri gelemedi."
"Kuzey'in kardeşleri sizden ne isteyebilir ki?"
"İstedikleri biz değiliz... İstedikleri kendilerini yaratmak."
Hızla okyanusa döndüm. Kollarımı bağdaş yapıp Kuzey'in Kardeşlerini düşündüm. Onlar iğrenç yaratıklardı. Onların neslinin tükendiğini sanırdım. Demek ki tekrardan doğmuşlar.
Kuzey'in Kardeşleri değişik yaratıklardı. Baştan aşağı beyazdılar. Büyük ağızları ve dört kolları vardı.
Kral Marco'ya döndüm.
"Sarayınıza dönün, olabildiğince halkınız dışarı çıkmasın... En kısa sürede askerlerimi ülkenize göndereceğim."
"Prenses Aleda, ne kadar teşekkür etsem." deyip önümde eğildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A L E D A ~Hükümdar~
Fantasy"Bir şey soracağım?" Durup hafif arkamı döndüm. "ALEDA... Ne demek?" " dedi. Güldüm. " Kanatlı demek. " dedim. Kahkaha attı. " Senin kanatların yok ama. " dedi. Gülen yüzüm soldu... Bir iki adım atıp tam dibinde durdum. Dudaklarımı hareket ettir...