İnci de bir sarsıntı olunca hızla ok ve yayımı hazırlayıp prens ile sırt sırta verdik. Konsey üyeleri birbirlerine bakarken açıkta olan cama baktım.
"Hemen İnci'nin etrafına bir kalkan yapın. En azından bu onları engeller."
"İnci'yi bir kalkan koruyordu zaten."
Büyücü temsilcisine bakmayı kesip, cama yaklaştım ve gökyüzüne baktım. Görünürde bir şey yoktu. Temsilci bir şeyler söylerken hafif sarsıntılar oluyordu. Sarsıntı gittikçe çoğalırken bize doğru uçan şeylere baktım. Aman tanrım! Bunlar da neydi? İlk defa böyle şeyler görüyordum.
"Onları oyalayabilirim."
"Hayır, gitmiyorsun!"
Prense döndüm. Hızla salondan çıkıp koşarak İnci'nin en üst katına çıkmaya başladım. Koşarken okuma yay yerleştirip açıkta olan pencereden uçan yaratığa hedef aldım. Fazlasıyla hareketliydi. Hedef almayı kesip koşmaya devam ettim. En üst kata çıkınca onları daha iyi görebiliyordum. Bana doğru gelen yaratığı hızla hedef aldım. Vurmuyordum çünkü nasıl bir şey olduklarını görmem gerekiyordu. Yaklaştı, yaklaştı. Vurdum. Toz olup kaybolurken hızla arkama döndüm. Tam ok fırlatacağım sırada yaratık toz olmuştu. Arkamı döndüğüm de prensi gördüm. Tekrardan sırt sırta verirken yaylarla daha fazla mücadele veremeyeceğimizi anladım. Oku bırakıp kollarımı açtım ve başımı gökyüzüne kaldırdım. "Bliksem wêze ús skyld. Bliksem beskermje ús." diye fısıldarken gök gürüldüyor, rengi değişiyordu. "Bliksem wêze ús skyld. Bliksem beskermje ús." sözleri tekrar ederken daha çok gürlemeye başladı. Sözleri tekrar ederken birden ellerimi havaya kaldırdım. İnci'nin etrafı yıldırımdan kalkan olurken çarpan yaratıklara baktım. Hepsi yok oluyordu.
"Temsilcinin yaptığı kalkan işe yaramadı."
"Bir fikrim yok."
Yıldırımdan olan kalkan birden kırılırken hızla yere savrulduk. Gökyüzü hiç olmayacak kadar ışık saçmıştı. Bu da neydi? Kafamı kaldırdım. O yaratıklar doluşmaya başladı.
"İyi misin?"
"İyiyim, sen.?"
"Sorun yok."
"Cehennem kapısını kapatmalıyız."
"Şuan oraya gidemeyiz."
"Sorun yok, sen burayla ilgilen ben hallederim." dedim.
"Hayır! Buna izin vermiyorum tamam mı?"
"Onlara yem olamayız."
Öylece baktı. Başını salladı.
"Geri gelmezsen seni diriltir öldürürüm."
Bir şey demeden hızla ayağı kalktım. Olduğum yerden hızla aşağı atladım. İki ayak üstüne düşerken koşmaya başladım. Birden bu anı yaşamış gibi oldum. Koşmam yavaşladı. Daha çok yavaşladım. Sonra birden kendime geldim tekrar hızlandım. Arkama baktığımda bir yaratığın peşime verdiğini gördüm. Hızla yayımı alıp ok fırlattım. Ok boşluğa giderken ardarda fırlattım. Yaratık toz olurken hızlanıp koşmaya devam ettim. Cehennem kapısı siyah dağın tam ortasındayı. Koca bir delikti ve içinde sönmeyen ateş vardı. Buraya sürgün edilenler bu ateşe atılarak öldürülürdü. Az kalsın ben de buraya sürgün ediliyordum. Cehennem kapısına az kaldığını görünce daha çok hızlandım. İçinden yüzlerce yaratık çıkıyordu. Gözlerime inanamıyordum. Her gelen yaratığa ok fırlatarak koşmayı kesip yürümeye başladım. Bunların bir lideri olmalıydı. Lideri ölürse hepsi ölürdü.
Bir taşla iki kuş.
Okumun bittiğini görünce lanet okudum. Ateş topu yapıp fırlatmaya başladım. Su topu yapıp fırlattığımda buhar olup yok oldu. Güldüm. Cehennem kapısını su elementiyle kapatacaktım. Yürüyerek ilerlemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A L E D A ~Hükümdar~
Fantasía"Bir şey soracağım?" Durup hafif arkamı döndüm. "ALEDA... Ne demek?" " dedi. Güldüm. " Kanatlı demek. " dedim. Kahkaha attı. " Senin kanatların yok ama. " dedi. Gülen yüzüm soldu... Bir iki adım atıp tam dibinde durdum. Dudaklarımı hareket ettir...