ALEDA'DAN...
Öylece bana bakıyordu prens. Bariyeli kaldırdım. Bir kaç asker anında muhteşem üçlünün arkasına geçti. Prensin karşısına geçtim.
"Ben... Ne olmuş olursa o benim babam ama, anneme yaptıklarını da göz ardı edemem."
Yani..?
"O ölmemeli, ama acıdan ölmek için yalvarmalı."
Başımı salladım. Arkama dönüp muhteşem üçlüye baktım.
"Kral Rainier, iblis Vesnan'ı öldürdüğün için, kraliçe Freya'yı öldürdüğün için... En önemlisi benim olana zarar verdiğiniz için sizi kara delikte ağırlayacağım."
"Hayır! Hayır! Aleda merhamet et bize. Lütfen."
Francis'e baktım.
"Umarım Tanrı da size merhamet etmez... Onları götürün ve gerekeni yapın."
Askerler onları götürürken kral Rainier hariç diğer ikisi gitmemek için çırpınıyordu. Arkamı döndüm. Prens neredeydi?
"Austyn nerede?"
"Şimdi buradaydı." dedi Cerelia.
Hızla taht odasından çıktım. Kendi sarayına gitmiş olmalıydı. Merdivenlerden hızla inerken Flicka'nın kükreme sesi geldi. Daha çok hızlandım. Saraydan çıktığım an Flicka'nın, prensin önünde olduğunu gördüm. Hızla yanlarına gittim. Flicka'nın başını okşadım. Gökyüzüne çıkınca prense döndüm. Gözleri kızarmıştı.
"Aleda ben..."
"Şşş bir şey söylemene gerek yok." deyip ona sarıldım. Sarılmama karşılık verirken onun hissettiği şeyleri hissedebiliyordum. Acı, nefret, hüzün tüm duyguları barındırıyordu. Ondan ayrılıp "Hadi gel biraz yürüyelim seninle." dedim. Başını sallarken koluna girdim. Saraydan yavaş yavaş uzaklaşırken yan gözlerle ona baktım. Dalgındı. Kral Rainier 'ın, kraliçe Freya'yı zorla intihar ettirmesini hala aklım almıyordu. Öfkesi yüzünden bir çocuğu annesinden ayırmış, kıskançlığı yüzünden de iki kardeşi öldürmüştü. Elimde olsaydı ben de onu öldürürdüm ama Austyn bir şey demeden dokunamazdım bile. Flicka üstümüzde uçarken bakışlarımı yere indirdim.
"Neler hissediyorsun?"
Ne hissettiğini biliyordum ama onun ağzından duymak istiyordum.
"Hiçbir şey. Sadece anlam veremiyorum. Kabullenemiyorum bazı şeyleri."
Durup onu kendime çevirdim.
"O bazı şeyleri kabul etmen gerek prens. Bu senin kaderin, kaderine karşı çıkamazsın."
Birkaç saniye gözlerime bakıp yürümeye devam etti. Üstüne gitmeyip yanında yürümeye devam ettim. Zamana ihtiyacı vardı.
"Hadi gidelim kafanı dağıtalım." diye ortaya bir fikir attım.
"Nasıl?" dedi.
Güldüm. Parmağımı yere doğru şıplattım. Yerde iki kılıç belirlenince eğilip aldım. Birini Austyn'e fırlattım, havada tuttu.
"Uzun zamandır antrenman yapmıyorduk." deyip ilk hamlemi yaptığımda karşılık verdi.
"Ben her zaman buradayım."
Üzerine doğru giderken kılıçların birbirine sürtünmesiyle tiz bir ses çıkıyordu. Bu sefer o üzerime gelirken kılıcım yere düşmüş kendi kılıcını boğazıma tutmuştu. Ona bakıp gülümsedim. Önce bacağına sonra da elindeki kılıca tekme vurdum. Austyn dizlerinin üstüne çökerken havada kılıcını yakalayıp önünde diktim. Başını kaldırıp bana baktı ve güldü. Birden bacağımdan tutmasıyla beni yere serip ayağı kalktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A L E D A ~Hükümdar~
Fantastik"Bir şey soracağım?" Durup hafif arkamı döndüm. "ALEDA... Ne demek?" " dedi. Güldüm. " Kanatlı demek. " dedim. Kahkaha attı. " Senin kanatların yok ama. " dedi. Gülen yüzüm soldu... Bir iki adım atıp tam dibinde durdum. Dudaklarımı hareket ettir...