~Aleda Kırk Üçüncü Bölüm ~

5K 382 113
                                    

AUSTYN'DEN...

Gün çoktan doğmuştu, güneş en tepemizde sıcaklığından bizi kavuruyordu. Bahçede bir sağa bir sola gidip geliyordum. Hala Flicka'nın gelmesini bekliyordum ama tık yoktu. Ne gelen var, ne giden.

"Flicka nereye gitmiş olabilir?" dedi Lucky.

"Bilmiyorum, sadece anlamlandıramadığım hareketler yapıp gitti. Sanki... Sanki acı çeker gibi, ya da bilmiyorum."

Hep beraber çözüm yolu bulmaya çalışıyorduk ama hiçbir şey bulamıyorduk. İtiraf etmeliyim ki, çözüm bulmakta Aleda'nın üstüne yoktu.

"Gençler!"

Sesim geldiği yöne döndük.

"Biliyorum şuan da Aleda'dan başka bir şey düşünemiyorsunuz, ama göreve çıkmanız lazım."

"Ne görevi Elvis?"

"Şehir de anlamlandıramadığımız bir saldırı var. Dünden bugüne yedi kişi hayatını kaybetti. Hayvan saldırısı mı desem, başka bir şey mi bilmiyorum!"

"Üzgünüm ama, ben Aleda'yı bulmadan gidemem!" dedim.

Elvis ve diğerleri öylece bana bakıyordu.

" Aleda'yı biz hallederiz. Sen görevine bak. "

Bilge 'ye baktım.

" Eminim ki, Aleda burada olsaydı mutlaka göreve katılmanı isterdi. " konuşan Lucky'e baktım.

Başımı salladım. Haklıydı. Aleda için her zaman görev ön plandaydı. Hepsini onayladım.

"Görev bu gece. Hazırlanın."

Hepimiz Elvis' i onaylarken yanımızdan ayrıldı. Sanırım o da bugün İnci'ye dönecekti. Aleda'yı bulmadan nereye gidiyordu, anlamıyordum.

"BEN DE GÖREVE KATILIYORUM!"

Bu ses...

Hızla arkama döndüm.

Aleda...

Aleda 'ydı. Gerçekten o muydu? Saç rengi, göz rengi değişikti. Kollarını bağdaş yapmış öylece bizi izliyordu. Felix  hançeri çıkarıp atacağı sırada birden Flicka önümüzde belirdi, başını Felix' e uzatıp kükredi. O'ydu. Aleda'ydı. Herkes şaşkın şaşkın bakarken bize doğru yürümeye başladı. Hızla kendime gelip ona doğru yürümeye başladım. Bana gülümserken kendime engel olamayıp ben de gülümsedim. Aramızdaki birkaç adım kala onu kendime çekip sarıldım. Tanrım! Çok şükür. İyiydi, yaşıyordu. Beni, bizi bırakmamıştı. Ondan ayrılıp gözlerine baktım, grinin en koyu rengiydi saçları da sarılaşmıştı.

"Hala Aleda mıyım diye bakıyorsun? Benim prens!"

Gülümsedim. Dudaklarımı dudaklarına bastırıp öptüm. İlk başta şaşırsa da sonradan karşılık vermişti. Birkaç dakika sonra benden ayrılıp arkamdakilere döndü. Ben de arkamı döndüğümde kral Aaron sinir ve özlem içinde gidip geldiği duygular ile bize bakıyordu. Daha doğrusu, sanırım sinir duygusu banaydı. Kızını öpüştüm. Kraliçe Marisa hızla gelip kızına sarılırken ağlamaya başladı. Şuan da ağlamanın sırası değildi, o iyiydi. Sevinmeleri gerekiyordu. Bunu sevinç gözyaşlarına var sayıyordum. Aleda annesinden ayrılıp hepsiyle tek tek sarılırken en son kral Aaron ile sarıldı. Yüzü gülüyordu, mutluydu. Ben de mutluydum.

"Pekala! Hepiniz hala şoktasınız. Çıkın artık. Benim, Aleda. İyiyim."

"Nasıl olur da öldün, bir kalkan tarafından korumaya alındın, sonra kaçırıldın?" dedi Marisa.

A L E D A ~Hükümdar~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin