~Aleda Yirmi Dördüncü Bölüm~

7.6K 467 23
                                    

Hızla balkona çıktım, suyun rengi berraklaşıyordu. Taht odasından koşarak çıktım, su sarayına gidecektim. Yue nasıl ölür? Gözlerimden sessizce akan gözyaşlarını sildim. O benim dostumdu, küçüklüğümüzden beri beraberdik. Beraber büyümüştük. Saraydan çıkıp okyanusa doğru yürüdüm. Adımımı suya attığım an ayaklarım suyun üstündeydi, adım attım. Tıpkı Ejderha Hükümdarlığı'ndaki gibi suyun üzerinde yürüyebiliyordum. Hızlandım, her adım atışımda suda dalgalanmalar oluyordu. Okyanusun içini görebiliyordum. Koşmaya başladım. İçimdeki ateş içimde patlarken, öfkelenmemek için zor tutuyordum kendimi. Her an patlayacakmış gibiydim. İçimdeki ateş öyleydi.
Su sarayına yaklaştığında koşmayı kesip hızlı adımlarla yürüdüm. Saraydaki askerler beni görünce hızla selam veriyordular. Koşarak içeri girdim. Yıkılmış bir vaziyette olan kral Kevin'i yani Yue'nin babasını gördüm. Başını kaldırdığı an göz göze geldik. Ağlamaktan kızarmış gözleri ve dağılmış saçlarıyla selam verdi.

"Yue nerede?"

"Girit 'de."

Hızlı adımlarla Girit'e ilerledim. Girit saray da yüksek mevkide olan kral, kraliçe, prens ve prenseslerin son yolculuğuna uğurlanması için hazırladıkları yerdi. Şuan Yue de orada son yolculuğuna için hazırlanıyordu. Akan gözyaşımı hızla silip Girit' e girdim. Oradaydı. Boğazına kadar örtünmüş hareketsiz ve soluk bedeni ile gözlerini yummuştu. Yaklaştım. Onu hazırlayan görevli bana selam verdi. Çıkması için başımla işaret ettiğimde çıktı. Yue'ye döndüm. Beyaz saçları siyaha dönmüştü. Dudakları morarmış, teni soluklaşmıştı. Kutunun içinden tarak çıkartıp siyaha dönen saçlarını taramaya başladım. Hala nasıl öldüğünü anlayamıyordum, bir prensesimi kaybetmiştim. Saçlarını yavaşça taramaya devam ettim. En çok saçlarını severdi, annesinin saçlarına benzediği için. Yüzüne doğru eğilip saçlarından öptüm. "Tanrı merhamet etsin." geri çekilip beyaz örtüyü üzerinden çektim, üzerinde bembeyaz ayaklarına kadar bir elbise giydirilmişti. Yue beyaz sevmezdi, hiç sevmezdi. "Aleda?" gözyaşlarımı silip arkama döndüm. Annemdi.

"Onu krallığa götürmemiz lazım. Son yolculuğuna uğurlamalıyız, ruhu huzur bulması için."

Başımı salladım. Yue 'ye dönüp son kez yanağından öptüm. "Seni özleyeceğim." geri çekilip hızla Girit' ten çıktım. Bir bedene çarptığımda başımı kaldırıp baktım, Austyn idi. Durdum, gözyaşlarım kendini benden izinsiz akıyordu. Dik olan omuzlarım düştü, Austyn beni kendine çekip sarıldı. Önce şaşırsam da sonradan satılmasına karşılık verip ağlamaya başladım.

*

Krallığa gelmiştik, herkes buradaydı. Gelenlere göz gezdirdim. Tüm krallar, kraliçeler, prensler, prensesler, eğitim sarayındakiler, büyücüler, periler, elfler herkes işte. Yanımda duran kral Kevin'e baktım. Kötü gözüküyordu, ailesinden kalan son kişiyi de kaybetmişti. Üstümdeki beyaz elbiseyi yırtıp atasım geliyordu. Uçan üç kardeş geldi. Biri başına geçerken diğer ikisi ayak uçlarına geçti. Başındaki uçan kardeş element kılıcını Yue'nin üzerine koyup elini alnına koydu. Diğer iki kardeş de ellerini ayak parmağına koydular. Uçan kardeşler hep birlikte konuşmaya başladılar.

"Lit de doar iepen foar de lêste reis, it swurd skynt. Lit de siel útkomme."

Hıçkırmamak için alt dudağımı sinirle dişlerken elimi yumruk yapıp sıktım. Birden elimde baskı hissederken yanıma baktım. Austyn idi. Elimi tutmuştu. Gözlerini kırptı. Yanındayım dermişçesine. Önüme döndüm. Kılıç birden parladı.

A L E D A ~Hükümdar~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin