Gözlerimi açtığımda burnuma yağmur kokusu geliyordu. Yataktan kalkıp balkona çıktım. Flicka neredeydi? Etrafa baktım ama görememiştim. Odaya geri dönüp banyoya girdim. Bu sabah güneş doğmadan saraya dönmüştüm. Prens hazretleri 'küçük' bir uyarıda bulunmuştu babası hakkında. Uyarmasaydı da biliyordum Ateş Kralı'nın duymayacağını. O durmaz ise bende durmam. Hızla elimi yüzümü yıkayıp odaya geri döndüm. Bugün özenli giyinmek istiyordum. Bir kaç kıyafete göz attım. Bir tanesi dikkatimi çekmişti. Elime alıp baktım. Bunu giyecektim. Kıyafetime uygun taç da seçtikten sonra kıyafetimi giydim. Dün ördüğüm saçlarımı açıp direk tacımı taktım. Makyaj yapmak istemiyordum ama solgun gözüküyordum. Şeftali tonlarında rujumu sürüp bileğime oturan topuklu çizmemi giydim. Aynadan kendime baktım. Göz rengim gri olmuştu. Saçlarım kızılın en koyu rengini almıştı. Bileğime baktım. Dövmem daha çok belirgin olmuştu. Saçlarımı yana alıp hafif döndüm ve sırtıma baktım. Sırtımdaki dövme de aynı şekilde belirgin olmuştu. Dört elementi temsil edip üstünde ejderha vardı. Saçlarımı geriye atıp odamdan çıktım. Derin bir nefes alıp taht odasına ilerledim. Jason'ı görünce tebessüm ettim. Selam verdi.
"Gününüzün güzel geçmesini dilerim efendim."
"Teşekkür ederim Jason. Nasılsın?"
"Teşekkür ederim efendim, kral size eşlik etmemi istediler."
"Gidelim o zaman." dedim.
Önden yürürken "Efendim?" dedi. Durup baktım.
"Kuzeniniz Prens Dylan da buradalar."
Dylan... Gülümsedim. Hızla yürümeye başladım. Ne ara gelmişti? Bana neden haber vermemişti? Taht odasına hızla girdim. Karşımda Dylan'ı görünce gülümsedim, ardından da hızla koşarak boynuna atladım. Anında bana sarılırken geri çekildim. Bu kadar yeterdi. Yüzümdeki geniş gülümsemeyi tebessüme çevirdim.
"Prens Dylan, geldiğinizde haberim yoktu." dedim.
Bu dengesizliğim onu şaşırmıştı.
"Bazı havadisler duyup geldim aslında." dedi.
Tek kaşımı kaldırdım. Tahminimde doğruydum demek. Aylarca, yıllarca gelmeyen adam nasıl olurda bir anda gelir? Ben söyleyeyim. Bir ejderhamın olduğunu duydu, kehanetin son üyesi olduğumu duydu ve ilk ve son ejderha hükümdarı olduğumu duydu... Tabi ki gelecekti. Yoksa neden gelsin?
"O zaman kahvaltıya başlayalım artık. Hade oturalım."
Annemin lafıyla kendime gelip sandalyeyi çekip oturdum. Rahibeler tabağıma yemek koyarken "Bu kadarı kafi." dedim. Canım çekmiyordu, karşımda oturan Dylan'a baktım. Kendileri Su'yun oğluydu. Yani babası bir deniz adamıydı. Suyun altında yaşıyorlar. Adının anlamı da 'denizin oğlu' ydu zaten. Dylan... Çayımdan yudum alırken hızla yüzümü buruşturdum. Şekersiz idi.
"İğrenç!"
Babam ve annem gülerek bana bakarken Dylan anlamsızca bakıyordu. Çayıma şeker atıp karıştırdım ve içmeye başladım. Canım yemek istemiyordu.
"izninizle."
Masadan hızla kalkıp balkona çektim. Flicka hala yoktu. "Flicka!!" diye bağırdım. Bir kaç saniye sonra sesi gelince derin bir nefes verdim. Gözlerimin önünde belirince başını okşadım.
"Merhaba, nasılsın bakalım?"
Flicka ile aramızdaki bağdan dolayı onun hissettiği şeyleri hissedebiliyordum. Aç değildi, doyurmuştu kendini.
"Waow!"
Arkamdan gelen sese döndüm. Dylan.
"O, gerçekten inanılmaz!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A L E D A ~Hükümdar~
Fantasy"Bir şey soracağım?" Durup hafif arkamı döndüm. "ALEDA... Ne demek?" " dedi. Güldüm. " Kanatlı demek. " dedim. Kahkaha attı. " Senin kanatların yok ama. " dedi. Gülen yüzüm soldu... Bir iki adım atıp tam dibinde durdum. Dudaklarımı hareket ettir...