Geçen bölüm söylediğim önemli olayı 16.bölüme bıraktım ehehhe, kızmayın ama siz bunu okurken muhtemelen ben 16.bölümü de bu geceye yetiştirmeye çalışıyor olacağım:")
Güzel bölümlere çok oy, sıradan bölümlere az oy geliyor anlamıyorum sanmayın! 🙈 Lakin hiç önemli değil, okuyan herkese kucak dolusu sevgiler♡
Çok tuttum sizi, e o zaman... iyi okumalar! ^_^
Yer: Seul Sanat Lisesi, çıkış kapısı
Tarih: 28.09.2016 16.42
Ayakkabımın ucuyla yerdeki taşı döverken içimden Hoseok'un bu sefer de ekmemesi için dualar ediyordum. Gözlerim hem onun yolunu gözlerken hem de bir şekilde Jungkook'u görmeye çalışıyordu. Gözlerim şahin gibiydi, takdir ederseniz. Eh, bugün okulda bay edepsizin kışkırtıcı bakışları altında ders dinlemiş ve tüm şeytanlığımı kullanarak ona yapmacık gülüşler atmıştım. Onun bu hallerime sinir olduğumu bildiğimden bugün sınırları zorladığımı biliyordum ama sabah yaptığı nefes egzersizini -evet, şu kasıklarımda olan- hala aklımdan çıkaramamıştım. Hatta ingilizce dersinde bir ara beyaz tahtada kendi yatağımı ve yatağımda onun yanına gelmemi bekleyen Jungkook'u görmüştüm. Epey zahmetli bir hayaldi, kabul edin çünkü Jungkook hayal olamayacak kadar gerçekçi ve aptaldı.
Yoongi ile kanka olduğu için onunla aynı model motordan alan Hoseok, direksiyonu tam olarak benim önüme kırdığında biraz geri çekilip park etmesine olanak vermiştim. Siyahlı beyazlı kaskını çıkarıp motorun arkasına koyan abim -sözde- deri ceketinin imkan verdiği kadarıyla bana sarıldı ve ben de kollarımı ona sarmak zorunda kaldım.
Traş losyonu kokan boynuna kafamı gömdüğümde saçları kulaklarımı gıdıkladı ve sesini duydum.
"Bak," dedi ve ellerini belime yerleştirerek ayrılmamızı sağladı. "söz verdiğim gibi almaya geldim."
"Harikasın," dedim ona kare şeklindeki gülümseyişimi sunarken. Onun sayesinde bugün seneler süren otobüs yolculuğunu çekmek zorunda kalmayacaktım. Ah, size söylemeyi unuttum ama bu sabah, beni okula Jungkook bırakır diye ummuştum. Onun lüks arabasına tekrar binmeyi ve yan koltuğunda onun yola egemen oluşunu izlemek istemiştim. Lakin, züppeliğini yaparak bana laf sokmuş, ardından ortadan tüymüştü.
Tam Jeon Jungkook'a göre bir hareket, değil mi?
"Benim kahramanım!" diye bağırırken sesim biraz fazla çıkmıştı ve okul kapısındaki bazı insanlar dönüp bize baktı. Hoseok rezilliğime kıkırdarken mutluluğumuzu o hülyalı ses böldü.
"Oyuncağın güzelmiş," dedi, dilini dişlerinde gezdirirken. "bir tur versene."
Hava ile temas eden her noktam kıpkırmızı olurken Hoseok da benim kadar sinirlendi ve bir hışımla Jungkook'a döndü. Boynundaki sertleşen damarlardan gerçekten kızdığını fark edebiliyordum.
"Ne demek istiyorsun sen?"
"Kötü bir şey söylemedim," dedi omuz silkerken. Benim gözlerime gidip gelen gözleri, yorgun ve şiddetli bakıyordu. Sezdiğim kıskançlık sanki elde edemediği için biriken bir volkan gibiydi. "oyuncağına iltifat ettim."
Kıskançlığı batsın.
Hala oyuncak diyor.
"Jungkook," dedim, öne atılıp. Ne bok yediğim hakkında her zamanki gibi hiçbir fikrim yoktu. Evet, kendimden nefret ediyorum. "çok oluyorsun."
Gözleri kısıldı ve dudakları memnuniyetle kıvrılırken benden bu tepkiyi aldığı için mutlu olmuş gibi kollarını göğsünde birleştirdi. Kollarını kasma, gerizekalı. Kasların ortaya çıkıyor ve irademi dizginleyemiyorum. Biraz beklediktenn sonra surat ifadesi şaşkınlıkla kaplandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
classroom :: vkook
FanfictionGözlerinizi, size yabancı olan birinin gözlerine değdirdiğinizde o kaçamak bakışların kaç saniye sürdüğünü saydığınız oldu mu? Benim, oldu. Tam tamına on dokuz saniye.