Yetiştirebildim mi bilmiyorum (?) Neyse umarım bu ultra hızlı yazdığım bölümü beğenirsiniz🙈 Feels gelmesi umuduyla~
Yorumlarınızı eksik etmeyin, iyi okumalar♡
Yer: Kim Dairesi, Seul
Tarih: 30.09.2016 03.38
Kulağımda çalan Homme şarkısı "Just Come To Me" ile ikinci geleneksel depresyonuma girerken nakarat her geldiğinde duvarlara bağıra bağıra sözlerini söylüyordum. Burnumdan akan mukus tabakalarımı -sümük işte demeyin, o kelimeyi pek sevmem- yatağıma attığım beş tuvalet kağıdından birine boşaltırken ciğerlerim çıkana kadar ağlamayı sürdürdüm ve gözlerimi her kapadığımda karşıma çıkan o görüntüden kaçmaya çalıştım. Tanrım, neden Jungkook'u başka bir kızla gördüğümde canım bu kadar yanmıştı? Hoseok'u da başkasıyla görsem böyle olur muydum? Ya da Jimin'i?
Tanrım, canım çok ama çok yanıyordu ve içimdeki ateşi söndürebilecek tek şey, gözyaşlarımmış gibi hissediyordum. Şarkının ikinci kısmı kulaklarıma dolmaya başladığında ağlamamı azaltmaya çalıştım ama nafileydi, öğleden sonra derslere girmeme dahi engel olan ağlama krizim şu an duracak gibi değildi. Kafamı yastığıma gömdüğümde kendime tekrar küfrettim.
Yastığım, Jungkook kokuyordu.
Hiç şansım olmadığını daha önce söylemiş miydim?
Daha çok ağlamaya başlarken telefonumda çalan şarkı, bir arama sebebiyle durdu ve zil sesim kulak zarlarıma baskı uyguladı. Söverek kulaklıklarımı çıkartırken arayan isme baktım ve kaşlarımı çattım.
Yoongi Hyung?
Gecenin bu saatinde ne diye arıyordu?
Aceleyle burnumu çektim ve çenemden göğsüme kadar inmiş yaşlarımı silip birkaç kez öksürdüm. Yoongi gibi dikkatli bir adamın ağladığımı anlamasını istemiyordum. Biraz daha çaldırmasını bekledikten sonra açmak için hazırlandım ve parmağımı yeşil tuşta kaydırdım.
"Efendim, hyung?" dedim, kendimden beklemediğim kadar sakin bir sesle.
"Tae," diye bağırdı çünkü arkaplanda oldukça yüksek bir ses çalıyordu ve beni kendine duyurması başka türlü mümkün değildi. "acilen buraya gelmen gerekiyor."
"Hyung, saat gecenin üçü," dedim, aklımın almadığını anlatmaya çalışırken. Adam akıllı bir depresyona bile giremeyecek miydim ben? "neden gelmem gerekiyor?"
"Jungkook," dedi ve benim devreler yanarak kendini kabullenişe feda etti. "feci halde sarhoş oldu ve kendine dokunan herkese sataşıyor. Büyük bir kavga çıkmadan onu alman lazım."
Salak çocuk. Arkasını bile ben toplamak zorunda kalıyorum. Doğru ya, neden ben topluyorum? Gitsin bugün öpüştüğü kız kurtarsın, onun o güzel bir tarafını oradan.
"Onun için artık kılımı bile kıpırdatmam, hyung." dedim ve kokusunu hala muhafaza eden yastık ile göz göze geldim. İçimdeki duygusal hücreler yalvar yakar 'git' derken beynimdeki sinirler 'asla' sinyalleri veriyordu. Kime inanmalıydım? Karşımda başka biriyle öpüşen adama mı yoksa uyurken beni izleyen küçük bir çocuğa mı?
Bazen bu kadar akıllı ve kararsız olmaktan nefret ediyordum. Akıllıyı biraz havalı olayım diye koydum oraya. Yoksa siz çok şey yapmayın.
"Ne halt yerse yesin, umrumda değil."
"Tae," dedi tekrar, Yoongi. Bu sefer ciddi ve daha kızgın geliyordu. Jungkook ile kavga etmiş Yoongi'nin bile beni arayıp çağıracağı kadar ne olmuş olabilirdi? "daha reşit değil ve önüne gelene küfürler edip saçma sapan konuşuyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
classroom :: vkook
FanfictionGözlerinizi, size yabancı olan birinin gözlerine değdirdiğinizde o kaçamak bakışların kaç saniye sürdüğünü saydığınız oldu mu? Benim, oldu. Tam tamına on dokuz saniye.