Miribaa, yine uzun yazdığım için geciktirdiğim bir bölüm*.*
Multimedyadaki şarkı, The War albümünden favorim! Siz de bir şans verin🐰😇
Ve... sanırım bu bölüm, hepinizin rahat bir nefes çekip huzura ereceğiniz bölüm (?)
Sonlara doğru gözünüzü kapatıp okuyun, eheheh 🙈
İyi okumalar💜🌸
Yer: Jeon Villası, Seul
Tarih: 16.10.2016 08.19
Bir cumartesi sabahı.
Sevdiğim adamın kollarının arasında güne gözlerimi açtığımda kirpiklerime toplanmış çapakların olduğunu ve muhtemelen yavru bir maymundan bile daha şişmiş göründüğümden emindim. Fakat, durumuma bir de şu yönden bakın. Sevdiğim adamın kollarının arasındaydım.
Sevdiğim adamın kolları. Kaslarla bezeli, atardamarının çıkışını hissedebildiğim pazılı kolları.
Hassiktir, gerçekten Jungkook'un kollarındaydım. Hala inanamıyorum.
Yatakta yüz seksen derece dönüp yüz yüze gelmemizi sağladığımda şekilli dudaklarının hafif aralık olduğunu gördüm ve dün gecede kalma ıslak saçlarının alnına kıvrılmış tutamlar olarak yerleştiğini fark ettim. İnce suratına nazaran biraz büyük burnu, aldığı nefeslerin -herkesi kendine köle ettiği gibi- oksijenini de kendine bağımlı ederken göz kapaklarındaki ağırlık kalkar gibi oldu.
''Beni izlemekten korkmuyor musun?'' diye sordu, birden. Ah, uykulu sesi öyle güzeldi ki korku bir yana, odanın ortasına bir ateş atılsa kaçmak yerine koynuna saklanırdım.
''Hayır,'' diye mırıldandım, nereden geldiğini bilmediğim bir cesaretle. ''korkmuyorum.''
Sen bana fazladan nefesler verdin, Jungkook. Nasıl olur da senden korkarım?
Sen beni gözlerinle öldürdün, dudaklarınla yaşattın.
Gözleri açıldığında kahverengi yıldız parçaları, benimkilere sabitlenmişti ve omuriliğimden bir buz atılmış gibi titredim. Onun bakışları altında aklıma mukayyet olmak çok zordu. Parmakları beni sarmaladığı sırtımdan ayrılıp boynumu okşamaya başlarken titrek bir nefes aldım ve konuşmaya başlayacak dudaklarına odaklandım.
''Korkman lazım,'' dedi, birbirimize oldukça yakın -cidden yakın, sıcaklığı hissedebiliyor musunuz?- durduğumuz yatakta bana daha çok yaklaştı ve gergin karnının kasıklarıma değmesine neden oldu. ''çünkü şu an, sana her şeyi yapabilirim.''
Kaşlarımı havaya kaldırırken meraklı gülümseyişimi engelleyemedim ve ''Ne gibi?'' diye sordum.
Saçları, kulaklarımı gıdıklamaya başlarken boynumdaki eli bana giydirdiği kazağın altından belimi buldu ve oradaki oyuntunun üstünde gidip gelmeye başladı. Dokunuşları, nefesimi kesiyor ve bir daha geri vermiyordu. Tanrım, bu çocuk... bana hayatımda hep ilkleri yaşatıyordu.
''Sana dokunmak gibi...'' diye fısıldadı, ardından ensesinin altında dinlendirdiği kolunu kaldırıp saçlarıma dokundu ve yatağın alevlenmesini sağladı.
"Sana yaklaşmak gibi..." diye devam ettiğinde dudaklarından çıkan duman, aramızdaki görünmez engelleri yıkıyordu. "Sana, çok, daha çok yaklaşmak gibi."
Bedeninin tüm kıvrımlarını, sabahın köründe bu kadar duyguyu kaldıramayan vücudumun üzerinde hissederken sertçe boğazımı temizledim ve gözlerimi kısarak ona baktım. Kararlı olduğumu görmesini sağladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
classroom :: vkook
FanficGözlerinizi, size yabancı olan birinin gözlerine değdirdiğinizde o kaçamak bakışların kaç saniye sürdüğünü saydığınız oldu mu? Benim, oldu. Tam tamına on dokuz saniye.