Uzun bir maceraya hazır mısınız? O zaman hiç beklemeden okuyun! Classroom ekibi olarak sizi özledik, umarız siz de bizi özlemişsinizdir🙈😇
İyi okumalar😙💜
Kontrol edemedim ama yanlış varsa da siz benim ne demek istediğimi anlarsınız😏
Yer: Kim Dairesi, Seul
Tarih: 19.12.2016 15.18
Bok gibi hissediyorum.
Damağımdaki acı tadın gitmesi için litrelerce su içerken hiçbir şeye yaramadığını, midemin her kalkışında tekrar o tat ile karşılaşmamdan anladım ve pet şişeyi bir kenara atıp yorganıma daha çok sarıldım. Jungkook ve kaslı kollarından ağlaya ağlaya ayrılıp koşturarak okuldan çıkmam ve kimsenin olmadığı eve gelip ruhumu teslim edene kadar ağlamam, yalnızca beş saati içeriyordu. Arkamdan gelmeyeceğini biliyordum çünkü bana bir günlük de olsa düşünme süresi vermişti ve titreyen ellerim, kırılan kalbim hatta sarsılan güvenim ile gidişimi izlemişti. Tırnak eti namına bir şey bırakmadığım parmaklarımı yeniden ağzıma sokarken lanet -hayır küfretmemeliyim, hayatımda benden akıllı olan tek şey o- telefonumu açarak inanmak istemediğim fotoğraflara tekrar tekrar baktım.
Ya gerçekten biri benime taşak -çok affedersiniz fakat delirdim, izninizle- geçiyordu ya da Jungkook sıçmış ve sıvama işlemini gerçekleştiremiyordu.
İçten içe ilk seçenek için dua edip ikincisini, benden uzak Tanrı'ya yakın bir yere yollarken yorganımın altındaki ayaklarımı birbirine sürttüm ve ıslanan yastığımı ters düz edip ölü gibi yatmaya devam ettim.
Tanrım, insanın canı bu kadar çok acıyabilir mi cidden?
Kaynar suya atılmış gibi hisseden hücrelerim, her nefes alışımda cayır cayır yanarken gözlerimden süzülen yaşlar ile kalbim git gide daha çok sıkışıyordu. Bir eşya olmak istiyordum, ruhumu bırakıp kaçmak veya kimsenin bilmediği bir yere gidip kendime kadar, bildiğim ne kadar doğru varsa unutmak istiyordum. Çünkü bildiğim, bileceğim ve bilmek istediğim her şey, oydu.
Jungkook'un benim yüreğimdeki tanımı, hiçbir sözlükte bulunamazdı.
Gömleğinin sıktığı kaslı kollarının, kızı duvara yaslamış olduğunu fark etmem ile akıllı davranmaya çalışan beyin kıvrımlarım kan dolaşımını durdurdu ve telefonu duvara fırlatıp yorganı ısırarak ağlamaya devam ettim. Ne yazık ki, hiçbir haltın düzeldiği yoktu. Gözlerimi yeniden silerken kadrajıma, Hoseok'un balkonundaki çiçekler çarptı ve çok küçükken tanıştığım solgun demetler; bana onun bende yarattığı davaları sorgulattı.
Öğlen vaktinin en parlak döneminde gözümün önüne gelen çocukluk anılarımla sarsılırken içimin kuruduğunu, sonbaharın bittiğini ve belki de bizim de biteceğimizi düşündüm. Sonuçta hiçbir aşk mutlu sonlu değildi ki.
Öyle, değil mi?
Siktir edin, bizimkisi sonsuz olmalı.
Odamın kapısı tıklanırken domatesten hallice olan suratımı, yastığımdan kaldırdım ve babamın bir dedektif edasıyla bana baktığını gördüm. Zorlukla yutkunduğum dakikalar boyunca yürüyerek yatağımın kenarına geldi ve üzerindeki resmi şirket kıyafetleriyle yanıma oturdu. Bakışları dikkatli ama aklı fikri başka tarafta, sanki geriden geriye planlar kuruyor gibiydi.
Ah baba, hiç seni çekecek havamda değilim. İnan bana.
"Jungkook aradı." dedi, direkt olarak.
BABA İNSAN ÖNCE HABER VERİR! KALBİME İNİYORDU!
"Bana ne," dedim, yatakta doğrulup omuz silkerken. "beni mi aradı sanki?"
![](https://img.wattpad.com/cover/111216372-288-k882288.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
classroom :: vkook
FanficGözlerinizi, size yabancı olan birinin gözlerine değdirdiğinizde o kaçamak bakışların kaç saniye sürdüğünü saydığınız oldu mu? Benim, oldu. Tam tamına on dokuz saniye.