Yer: Seul Sanat Lisesi, 3.kat erkekler tuvaleti
Tarih: 20.09.2016 09.01
Yükseköğretime geçmeden önceki son senemde puan ortalamasında okul birinciliğine aday olsam da sosyal etkinlikler ile de kendimi geliştirmeye çalışıyordum. Üniversiteler öğrenci seçerken çok ayrım yapıyorlardı ve bu özellik; bir sanat lisesi okuduğumdan beri hayatımda daha büyük bir önem taşıyordu. Alnıma düşen saçları iki yana ayırarak siyah kemik gözlüklerimi kulaklarımın arkasına yerleştirip ilk dersin başlamasına yirmi dokuz dakika kala sınıf koridorumuzdaki tuvalete girdim.
Sabah sabah çamaşır suyu kokan mermer zeminlere burun kıvırırken boş bir pisuvarın karşısına geçirip pantolomun fermuarını açarken kapının yaylanarak açıldığını duydum ama özel bir iş ile meşgul olduğumdan kafamı kaldırma gereksinimi duymadım. Böbreklerimden süzülen idrarı, ondan kurtulduğuma memnun olduğumu belirten bir gülüş ile vücudumdan atarken sol tarafımdan bir ses duydum.
"Mal iyiymiş."
Kafamı hızla yanıma çevirip gözlerimi büyütürken buharlaşan camlar yüzünden çocuğun suratındaki ukala ifadeyi çok çözememiştim fakat yüzünün tanıdık gelmemesi içimi rahatlatmıştı ve umursamıyormuş gibi yaptım. Omuz silkip kalçamdan düşecek gibi duran pantolonu toplarken ona göz ucuyla baktım ve utancımı sakladığımı sandım.
Halbuki kulaklarıma varana kadar kızardığımı ülke başkanı bile çok net anlayabilirdi, yine de çocuğun boncuk boncuk bakan gözlerini seyretmeyi sürdürdüm.
"Transfer öğrenci misin?"
"Sayılır," dedi, eğildiği pisuvardan ayrılmadan önce biraz sallanıp daha sonra düğmesini iliklerken. "Kanada'dan yeni döndüm. Biraz karışık bir lise hayatım var."
"Demek görgüsüzlüğünü yabancılardan almışsın." dedim ve yapmacık bir şekilde gülümserken avuçlarıma otomatik makineden biraz sabun aldım.
Soğuk su ile parmak aralarımı ovalarken neredeyse benimle aynı boyda olan çocuk, kıkırdayarak yanımdaki lavaboya geldi ve benim yaptığım işlemleri tekrarladı.
"Sadece görgüsüzlüğü almadım," dedi ve şekilli kaşlarını indirip kaldırarak göz kırptı. İçimin titreyişini engelleyemezken onun dişlerinin düzeninde ve yanaklarındaki belli belirsiz gamzelerde takılı kaldım. "sağolsunlar onlar sayesinde kendimi çok geliştirdim."
Bakışlarım; suratından geniş omuzlarına oradan kaslı kollarına ve yapılı görünen vücuduna indiğinde konuşabilmek için yutkunmak zorunda kaldım ve aynadaki yansımama bakarken birden kendimi, ona bakarken buldum.
"Keşke ilk kez tanıştığın insanlarla da nasıl konuşacağını öğrenseymişsin." dedim ve aklıma ilk söylediği laf gelince enseme dek kıpkırmızı oldum.
"Mizacım böyle," dediğinde ellerini kağıt havlu ile kuruluyor, bir yandan da benim ifadelerimi süzüyordu. "yoksa seni korkuttum mu, Bay İnek?"
"Hah," dedim ve tuvaletin kapısına doğru ilerleyip ona doğru döndüm. "beni korkutan tek şey matematikten CC almak olur, Bay Edepsiz."
Kapı kolunu çevirip gideceğim sırada bileğimden yakaladı ve ayaklarımızın çarpışmasını sağlayarak gitmeme engel oldu.
"Mizah dersinden kaldınız, Bay İnek. Sınıfta görüşürüz."
Alay ettiğini bildiğim yeni çocuk, beni serbest bıraktığında dolabımdaki kitapları toplayarak sınıfa doğru koşmaya başladım. Kolumdaki elektronik saat 09.09'u gösterirken müdürün oğlu, meşhur Jeon Jungkook ile tanışmış olduğumun farkında değildim.
Fakat o dakikalar, bundan bihaber bir şekilde ön sıra kapmaya çalışıyordum. Aylar sonra onun kalbini kapmaya çalışacağımı bilmeden.
☆
bu sefer size dümdüz bir fic yazdım:")
ilk bölümü beğendiniz mi?
yazarken yalnızca eğlenmek istiyorum o yüzden fluff ve böyle bad boyluk esintisi görebilirsiniz baya saçma bir fic olacak ahjdjdd neyse klişeleri severim:) :)bu arada kapak güzel mi? yoksa değiştireyim mi?
ve... umarım, desteklersiniz! kısa ve sık paylaşım yapmayı umuyorum~
seme jungkook ile oppacılığımı konuşturucam ileride görüşürüz;)
:: düzenlendi :: 181125 ::
ŞİMDİ OKUDUĞUN
classroom :: vkook
FanfictionGözlerinizi, size yabancı olan birinin gözlerine değdirdiğinizde o kaçamak bakışların kaç saniye sürdüğünü saydığınız oldu mu? Benim, oldu. Tam tamına on dokuz saniye.