Medyadaki şarkı ile dinlerseniz çok daha iyi olur... 💜
38.bölüm için sizi bekletmemeye çalışacağım!
İyi okumalar😍😙
Yer: GxG, Seul
Tarih: 29.10.2016 22.46
Karanlıktaydım.
Işıksızdım. Penceresiz kaldım anne diyerek şaka yapasım dahi yok. Bok gibi hissediyorum. Bileklerim kalın bir halatın altında bağlıyken ve dört duvar arasında kimsesizken bile onu düşünüyorum.
Jungkook... Sevgilim...
İyi misin?
Ona telepatik yollarla ulaşmaya çalıştığım üç saatin sonunda pes etmiş, saatlerdir tek başıma oturduğum bodrum katına benzeyen yerde içimden koyunları saymaya başlamıştım. Tabii koyunları saymak pek bir işe yaramıyordu çünkü hayvancağızları her görüşümde suratları Jungkook'un yüzüne dönüşüyordu ve kahrolası bir Harry Potter filminde falan değildik. Yani dünyamızda yarı at yarı insan bir başkalaşım yaşamıyordu. Öhm, aslına bakarsak, Jungkook tüm özellikleriyle hem at hem insan olabilirdi.
Bilirsiniz, bazı yerlerde çok hayvani güçleri var... Eh, bir de at gibi çocuk yahu.
Her neyse, durumumun çaresizliği yüzünden yine saçmalamaya başladım ama bu lanet yerde durduğum her saniye daha çok kafayı yiyordum ve benim gibi -çok akıllı, okulun en zekisi ve ineği- çocuğa bunlar hiç iyi gelmiyordu. Ah, keşke şu aptal Wonwoo'ya haddini bildirseydim de beni buraya sürüklemek zorunda bırakmasaydı.
Hem... acaba Jungkook gerçekten iyi miydi?
Artık göz pınarlarımdan yaşlar akmadığından sessiz sessiz hıçkırıklarla ciğerlerimi parçalamaya devam ettim ve ellerimin açılmasıyla bileklerimi biraz daha hırpaladım. Ne olur ne olmaz, en azından savunmasız kalmazdım. Belki... Wonwoo dediği gibi bana dokunmaya kalkarsa ona karşı koyabilirdim.
Hm, ona karşı koyabilirdim, değil mi?
Korkudan ve endişeden tir tir titremeye devam ederken rutubetli kapı sallanarak açıldı ve içeriye biri girdi. Zifri karanlık olduğundan gözlerim acıyor, bazen açmaya bile çalışmıyordum fakat adım sesleri yanıma çok yaklaştığında göz kapaklarımı mecburen kaldırdım.
"Taehyung," dedi, iğrenç hayvan. Hayvanlara yazık ulan, sen daha betersin. "hazır mısın?"
"Ne için?" diye sordum, parmakları yanağıma dokunmaya başladığında. Tanrım, dayanmanın sınırlarındaydım ve o iğrenç parmaklarıyla bana biraz daha dokunursa çığlığı basacaktım.
"Çekeceğimiz video için tabii," dedi, Wonwoo. Sesindeki memnuniyet kendimi o kadar pis hissettiriyordu ki omuzlarım sarsılmaya başladı. "çok eğlenceli olacak."
"Öyle bir şey olmayacak." dedim, dişlerimin arasından. Yüzümü sağa sola çeviriyor ve ellerinin sabit durmasını engelliyordum. Yine de küflü, küçücük odanın içinde yalnızdık ve bana bir şey yapsa... kimsenin ruhu duymazdı.
Hiç kimsenin.
"Hah," diyerek konuştuğunda benden ağır ağır uzaklaştı ve girdiği kapının yanındaki anahtara bastığında kafamın üzerinde loş bir ampül belirdi. Verdiğin ışığa sıçayım, sinirlerim çok bozuk. "öyle bir şekilde olacak ki nefessiz kalacaksın, Taehyung."
Bağlı olduğum sandalyede kıpırdanıp ayaklarımı yere vurmaya başladığımda bana kaşlarını kaldırarak alaycı bir gülüş gönderdi ve - çok, affedersiniz- o gülücüğü bir tarafına sokmak istedim. Bakın ben, yılların ukesi, efsane Kim Taehyung ilk defa bir adamı bu kadar çok mahvetmek istedim. Çünkü dakikalar sonra muhtemelen hayatımı mahvedecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
classroom :: vkook
FanficGözlerinizi, size yabancı olan birinin gözlerine değdirdiğinizde o kaçamak bakışların kaç saniye sürdüğünü saydığınız oldu mu? Benim, oldu. Tam tamına on dokuz saniye.