Selam! Sizi elimde olmayan sebeplerden ötürü beklettim fakat döndüm sonunda!
Classroom'u özlediniz mi? -sanki aylar geçti, yazar bi sus- Neyse sevenler buraya bir kalp bırakırsa çok minnoş olurum💜
Medyadaki şarkıyı ihmal etmeyin, sonlara doğru iyi gelecek~
Sizi seviyorum, iyi okumalar😍
45 Gün Sonra
Yer: Kim Dairesi, Seul
Tarih: 16.12.2016 21.28
Jungkook beni öpüyordu.
Onun asla yavaşlamaya alışmamış dudaklarını dudaklarımda ağırlarken nefessiz kalışlarım, sıcak ten kıvrımlarında kayboluyordu. Yatağımın bize yetmeyen alanında altlı üstlü uzanırken daha dün hastaneden taburcu olan birine göre fazla sabırsızdı ama eh, sonuçta onun adı Jeon Jungkook'tu.
Sıkıntıdan bir ara kağıt oyunlarına sardığımız ve ardı arkası kesilmeyen ziyaretlerle bunaldığımız kırk dört günlük ilaç kokusu cezasından dün kurtulabilmiştik ve bugün de onun kutlamasını yapıyorduk. Jungkook, pazar akşamı büyük bir parti vererek göz doluracaktı ama öncelikle kutlamayı benimle yapmak istediğini söylemişti. Öhm, benimle ve yalnız.
Konseptimiz de acayip sadeydi.
Jungkook, ben ve yatağım.
"Bu oda bizi hep hatırlayacak," diye mırıldandı, bitmek bilmeyen olaylar atlattığımız odama atıfta bulunurken. Tanrım, öpüşürken konuştuğunda sesinin bu kadar tanrısal olmasına nasıl izin veriyorsun? Çünkü, ben olsam izin vermezdim. Bu pis adam, bile isteye inançlarımı sorgulatıyor.
"Eğer kapıyı kilitlemediysen," dedim, sızlayan dudaklarımı onun hapsinden çekerken. Minik kıvılcamlar yarattığı kahvelerini, benimkilere yapıştırdığında tek kelime etmeden beni dinliyordu. "babam ve golf sopası da bizi hatırlayacak."
Jungkook'un ukala gülümsemesi yüzüne yayıldığında kemikli parmakları belimi yakaladı ve üstüme verdiği ağırlık yetmezmiş gibi bedenimi, bedenine daha çok bastırdı. Hafif kaçamaklarla görünen dişleri bir manzarayı andırırken söylediği kelimeler, zihnimdeki kirli duvarları yıkadı.
"Hadi ama," dedi, biçimli kaşlarını alayla kaldırdığında. "bir daha o hatayı yapar mıyım sence?"
Gerilen omuzları ve ortaya çıkmayı hobi edinmiş kol kasları, bana zor dakikalar vaat ederken sertçe yutkundum ve çoktan tahrik olmuş -ay, pardon ıslanmış- halimle gülümsedim.
"Yapmazsın ama..." diye fısıldadığımda gözleri, sabırsızca gözlerimi dikizliyor ve ara sıra ısırdığı dudakları beklentinin izlerini taşıyordu. "hayatımız film gibi, her an bir şey olabilir."
"Güzelim," dedi ve ben, onun ter damlaları süzülen yüzünü izlerken yudum yudum bittim, hatta hormonlarım tarafından bitirildim. "bizim hayatımız olsa olsa konulu po--"
"Taehyung!" diye kapının ardından bağıran annem ile Jungkook'un edepsiz cümlesi kesildiğinde hayatımı ters düz eden adamın gözleri devrildi ve üzerimden yaklaşık yetmiş kiloya yakın bir aslan kalktı. Ten temasımızı kesmeden bacaklarımın yanına uzattığı bacaklarıyla dağılmış çarşafları süsleyen Jungkook'un vücudu -takdir edersiniz ki- yatağıma çok yakışmıştı.
Günlerce hastanenin lüks odasında sürdürdüğü alkolsüz ve günahsız -öhm, yemin ederim ciddi bir şey olmadı- geçirdiği zamanlara rağmen pazularından bir gıdım dahi et kaybetmeyen kolu, boynunun altına girdiğinde derin bir iç çektim ve beni kapının arkasında bekleyen anneme doğru yürüdüm. Yatağımda bir yunan tanrısı yatarken basılmak artık umrunda değildi çünkü hastanede bunu açık bir şekilde öğrenmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
classroom :: vkook
Hayran KurguGözlerinizi, size yabancı olan birinin gözlerine değdirdiğinizde o kaçamak bakışların kaç saniye sürdüğünü saydığınız oldu mu? Benim, oldu. Tam tamına on dokuz saniye.