Heyyo! Çok dağınık bir kafayla yazdım😔 Umarım beğenirsiniz♡
Sonlara doğru feels gelebilir, aman dikkat😂😍
Yer: Min'in Öğrenci Evi, Seul
Tarih: 01.10.2016 20.16
Yoongi'nin stüdyodan bozma, iki artı bir evinin kapısını yumruklarken hem açmaması için dua ediyor hem de gönlünü nasıl alacağımı düşünüyordum. Bilirsiniz, Min Yoongi adında bir adam ile arkadaş iseniz ve o sizden iki yaş büyükse barışmak için çok yönteminiz olmuyordu. Ne olur olmaz diye favori yemeklerinden biri olan üçgen kimbaptan almıştım ve giyinebildiğim kadar örnek öğrenci gibi giyinmiştim. Gözlerimdeki eski kemik gözlüklerimle -hatırlarsanız, yeni aldıklarımı hayvanın teki barda kırmıştı- giydiğim kuş desenli beyaz gömlek ile adliyeden fırlamış gibi görünmem muhtemeldi. Eh, belki bu yüzden yargılama süreci ağrısız geçerdi?
Kapı açıldığında solgun tenli ve suratsız abime dikkatle baktım. Yüzüme yumruk yiyeceğimi düşündüğüm an beni içeri çekerek sarıldı ve çenesini omzuma dayadı.
"Özlemişim seni," dedi, sırtımı pat patlarken. "deli çocuk."
Beni mor rengindeki milka ineklerine benzetmeyecekse deli olmaya razıydım. Bugün iyi tarafından kalkmıştı ha? Yoksa Jimin mi kaldırmıştı?
Off, yine fesatlığa bağladım. Kendine gel, Taehyung.
"Ben de seni, hyung." dedim, kollarımızı ayırıp salona geçerken.
Tanıdık salona girdiğimde bilmediğim suratlar duraksama neden oldu ve hafızam kırmızı ışık yakarak onları daha önce gördüğümü hatırlattı. Şu... Sarışın çocuk, Seokjin olmalıydı. Diğeri de Namjoon, yarışa katılan arabalardan birinde sürücü olan. Ah, bu ikili; Jungkook'un arkadaşlarıydı.
Ama evde Jungkook yoktu.
Herkes benim onlarla selamlaşmamı beklerken, gözlerim terbiyesizce başımın belasını bulmak için elli metrekare evde dolaşıp durdu ama aradığını bulamayınca kendime gelmemi sağladı. Sarışın daha güleç yüzlü olduğundan onun yanına oturdum ve tanışmak için ön adımda bulundum zaten içeri girdiğimden beri, beni süzüyordu.
Tanrım, felaket yakışıklıydım, değil mi?
"Merhaba," dedim, hafifçe kafamı eğerek selam verdiğimde. "ben, Kim Taehyung."
"Memnun oldum, Taehyung." dedi ve onu tanıdığımı bilmediği için kendini tanıttı. "ben de Seokjin."
Ona, kendisi hakkında daha ayrıntılı bilgi vermesi için soru soracağım sırada telefonu çaldı ve ekranı gördüğünde gülümseyerek "Üzgünüm, açmam gerek." dedi ve koltuktan kalktı. Arkasından öylece bakmaya devam ederken Yoongi ile göz göze geldim ve bana göz kırptı. Kaşlarımı çatarken yanıma başka birinin oturduğunu gördüm.
"Bira?" diye sordu, Namjoon. Üzerindeki beyaz, düz tişört ve açık renk kot pantolonuyla çok hoş görünüyordu. Gamzelerini belli eden mayışmış gülüş ise erkek arkadaş havası yayıyordu.
"Alırım." dedim, elindeki fazla birayı kaparken. Aslında içki içmek, benim için oldukça tehlikeliydi ama nasılsa, sürekli yaptığım bir şey değildi ve gecenin sonunda eve dönmek zorunda değildim.
Anneme, Jimin ile proje ödevi yapacağımızı söylemiştim. Bir nevi, o meşhur Merveler, bizim için Jiminler olmuştu ama... Hadisenize, pis şeyler yaşanmayacaktı.
Çünkü Jungkook yoktu.
Benim hayatımda pis şeyler, onunla yaşanırdı.
"Sen, Taehyung olmalısın." dedi, yanıma kurulduğunda kalın bacakları, benimkilere sürtündü ve kendimi toplamak zorunda kaldım. Biraz fazla libido taşıyan bir adam gibi duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
classroom :: vkook
FanfictionGözlerinizi, size yabancı olan birinin gözlerine değdirdiğinizde o kaçamak bakışların kaç saniye sürdüğünü saydığınız oldu mu? Benim, oldu. Tam tamına on dokuz saniye.