Öhm, öhm. Hazır bir gün sonra yazdım diye bekleticem ama dayanamadım işte😔 Yazınca hemen paylaşasım geliyor, bu yüzden hikayeyi ve beni sevin lütfen💖
*yüzsüzlük*
Ayrıca medyayı dinleyerek okursanız feels dalgası beş yüz kat daha vurur🙈 Çünkü ben dinleyerek yazdım ve come on, Dean'in sesi ile tahrik olmamak mümkün değil*Agh*
O zaman..iyi okumalar! 😍
Yer: Seul Sanat Lisesi, 3. Kat koridoru
Tarih: 06.10.2016 11.26
Metalden yapılmış dolabımın kapağına yaslanırken hem karman çorman dizdiğim kitaplarımı izliyor hem de öğleden sonraki iki saat Korece dersini nasıl geçireceğimi düşünüyordum. Müfredattaki konuların hepsini geçen seneden bitirmiştim ve bildiğim şeyleri tekrar tekrar öğrenmek hiç eğlenceli değildi. Alnımı, dolaba yaslarken asıl aklımı kurcalayan gerçeği düşündüm ve sırtımdan soğuk bir su dökülmüş gibi titredim. Onlarca insanın geçip gittiği koridorun ortasında gözlerimi kaparken zihnimde dolaşıp duran samimiyetsiz düşmanları ziyaret ettim.
Dün gece.
Mideme hayali tekmeler atılırken tekrar burnuma dolmasını istediğim kokusunu duymaya çalıştım ama leş gibi ergen kokan koridorun ortasında pek mümküm olmuyordu. Herifler sanki okula değil de geneleve geliyor gibi davrandıkları için her boş buldukları yeri prezervatifleriyle süslüyorlardı.
Öf, iğrenç.
Her neyse, konumuz dün geceydi... Jungkook gerçekten de dediği gibi birkaç saniye içinde uyuyakalmış ve ben sabah olup gün aydınlanmaya karar verene dek onu izlemiştim.
Uyku mu? Hadi ama, karşımda tüm dünyayı barıştırmış bir ruh halinde ağır nefesleriyle uyuyan Jeon Jungkook varken uyumak ne kelime?
Onun belli bir kişiliğe bürünmeden rahatça, kasılmadan duran kaşlarını ve ara ara hızlanan iç çekişleriyle inip kalkan çıplak göğsünü gece vakti, yalnızken izlemek narin kalbime elbette iyi gelmemişti. Ama her şeye rağmen onunla beş dakikadan fazla kalmama neden olan başka bir şey vardı. Zengin züppe, uykuya daldıktan sonra yarım saat geçmişti ki alnı terlemeye ve kirpikleri titremeye başlamıştı. Kollarının arasında olduğumdan sıkılaşan kollarını ve yumruk yaptığı ellerini hissetmiştim. Kalbim korkudan ve endişen küt küt atarken ses çıkaramamış, gördüğü kabusun bitmesini beklemiştim. O sırada dudakları aralanmış ve bir cümle söylemişti.
"Dur, dur, lütfen." demişti. "Daha fazla vurma."
Tanrım, ona vuran kimdi?
Damarlarımı parçalara ayırıyorlarmış gibi bir acı içimi kaplarken put gibi duramamış, kollarımı ona sarmıştım. Sıcaklığımı almasıyla nefesleri düzene girmiş ve kafasını oynatarak dudaklarını boynuma yerleştirmişti. Gözlerinin titreyişi azar azar geçerken kollarındaki damarlar da rahatlamıştı.
Üzerindeki etkim çok büyüktü, galiba?
Ardından güneş yükselmeye devam edince yataktan çıkmış, hiç orada kalmamışım gibi evden ayrılmıştım. Arkamda onunla uyuduğuma dair hiçbir kanıt bırakmamıştım.
Böylesi daha iyiydi sonuçta, değil mi?
"Taehyung!" diye seslenen, cazgır bir sesle olduğum yerde zıplarken karşımdaki despot öğretmenime baktım.
Sayın Lee Carrie. Benim güzel ingilizce öğretmenim (?)
Şaka maka istediğinde tam bir cazgır fahişeydi. Affedersiniz ama öyleydi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
classroom :: vkook
FanfictionGözlerinizi, size yabancı olan birinin gözlerine değdirdiğinizde o kaçamak bakışların kaç saniye sürdüğünü saydığınız oldu mu? Benim, oldu. Tam tamına on dokuz saniye.