Şimdiye kadar ki en uzun bölüm, karşınızda!
Sonunda intikam vakti başlıyor, umarım beğenirsiniz! Yorumlarınızı eksik etmeyin~
İyi okumalar♡
Yer: Nice Guy Barı, Seul
Tarih: 03.10.2016 21.38
Bir zamanlar örnek çocuktum, değil mi? Ah, şimdilerde yasal olarak ceza alabilecek olsam da barlara giriyordum. Önümde, boşalmış acı tatlı kokteyl bardakları duruyordu ve yumruklarımı sıkarak tırnaklarımın avuçlarıma zarar vermesine sebep oluyordum. Beni bekleyen, elektrokimya ve türevin geometrik yorumu varken sayfalarca ezber yapmam ve sayısız soru çözmem gerekiyordu. Lakin zaten yeterince bozuk olan sinirlerimi aldırmamak için direnirken karşı masamdaki manzarayı izliyordum.
Jungkook, iki kızı kucağına almış kahkaha atıyordu.
Bir insanın utanması hiç mi olmaz? Her şeyi mi yalan olur? Buyrun, Jeon Jungkook ile tanışın. Çocuğun hayatı saçmalık ve piçlik üzerine kurulu. Tanrı aşkına, üstelik bir de 27 yaşında seksi bir avukatı canlandırıyormuş gibi simsiyah gömleği ve kumaş pantolonuyla kızların suratını sömürürken çok tehditkâr görünüyordu.
Onun acı çekmesini istiyordum.
Tıpkı benim gibi.
Beni kucağındaki iki sürtükten farklı görmediğini tekrar hatırladığımda artık saymayı bıraktığım bardaklardan birini kafama diktim ve şahin gibi olan -biri üç numara, diğeri iki yetmiş beş- gözlerimi ondan çekip ağzını yaya yaya konuşan Jimin'e çevirdim.
"Minnoşuuum," diye sızlanırken kafasını dik tutmaya çalışıyordu. Dünyanın en tatlı en yakın arkadaşına sahiptim. "üzgün durma. Ben de üzülüyorum."
"Eve gidince eliyle bakışan sen değilsin, Jiminie." dedim, gözlerimi devirerek Yoongi'yi işaret ederken.
Jimin'in utangaç hali sarhoş olsa bile kendini belli ederken kafasını Yoongi'nin göğsüne sakladı ve kıkırdayışını cümle aleme duyururcasına yüksel desibelde tuttu.
"Sesli gülme, Jimin." dedi Yoongi, sert bir dille uyarırken. "Herkesin dikkatini çekiyorsun. Sinirlerim bozuluyor."
Ah, Tanrım... Sanırım eriyorum.
"Ne kadar şanslısınız." dedim, Hoseok Hyung'un önünden kaptığım yarım kalmış şarabı içerken. "Size imreniyorum."
"Çalış seninde olur," diyen Yoongi'ye ölümcül bakışlarımı atarken o beni umursamadan sevgilisinin -yani, şapşal jimin'in- alnına öpücükler kondurmaya başladı.
"Ne iyi bir tavsiye," dedim, saçlarımı kopartırcasına karıştırırken. "keşke her şey matematik kadar kolay olsa."
Oturduğumuz masada bir sessizlik olduğunda iki üniversiteli ve bir liseli bana bön bön baktığında kendimi dışlanmış bir ezik gibi hissettim. Ne yani, matematiği sevmek suç muydu?
Ve Jungkook pisliği, ben senin, senin beni sevme olasılığındaki payın noktasının ardındaki sıfırları bile sevdim. Gelmiş, hala benim yerime gül kokluyorsun.
O gül bir tarafına girsin.
Yazıklar olsun sana.
Seviştiğimize de inanmıyorum işte. Hem sevişmiş olsak illa ki hissederdim. Tenime dokunan dokunuşlarını, dudaklarımdaki acı veren sızlamaları veya kalçama giren ani ağrıyı... Hiçbiri yok, Jungkook. Kendi kafanda kurduğun hayallere beni inandırmaya devam ediyorsun sadece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
classroom :: vkook
FanficGözlerinizi, size yabancı olan birinin gözlerine değdirdiğinizde o kaçamak bakışların kaç saniye sürdüğünü saydığınız oldu mu? Benim, oldu. Tam tamına on dokuz saniye.