Başımdan aşağıya dökülen kahve yüzünden tekrar otele dönmek zorunda kalmıştım, üzerimi değiştirmek için. Ve kayıt saati çoktan başlamıştı bile.
Hazırlanabildigim en kısa sürede, saçımı ve tenime değen kahveleri temizledikten sonra bavulumun altını üstüne getirerek yeni bir şeyler çıkarıp giydim. Bu sefer aşağıya inmeden önce lobiyi arayarak bana bir taksi bulmalarını söylemeyi unutmadım tabiki. Taksi gelene kadar oyalanmak için ise biraz makyaj yaptım.
Sonunda taksinin geldiğini haber verdiklerinde çantamı alarak yeniden otelin önüne indim.
Taksi gerçekten de beni bekliyordu.
Bunu daha önce akıl etmeliydim.
Taksiye atladıktan sonraki yaklaşık 20 dakika içinde Kampüse gelebilmiştim. Ve okulum gerçekten daha önce görmediğim şekilde oldukça büyük ve de iyi görünüyordu. Buna gerçekten memnun olmuştum.
Bir sonraki yarım saat boyunca da koca okulda kayıt departmanını arayıp durmuştum. Üniversite sandığımdan çok daha büyüktü. Bir beş dakika daha yürüdüm ve nihayet " Kayıt bürosu " yazısını görmemle derin bir nefes aldım sakinleşmeye çalışırken. Koridoru dönüp büroya girdim ve en yetkili kişiye yönlendirmelerini bekledim bir süre. Sonunda odaya göbekli, 50'li yaşlarının ortasında bir adam girdi ve bana başıyla kaba bir şekilde peşimden gel işareti verdikten sonra oturduğum yerden kalkıp odaya girdim.
" Lee Moonri. "
Ona uzattığım belgeleri okuduktan sonra bana döndü. Bakışlarından pek hoşnut olduğumu söyleyemezdim. Açıkcası onunda benden hoşlanmışa benze bir yanı yoktu. Bu yüzden cevap vermeden ne diyeceğini beklemeye başladım.
" Başarıların göz ardı edilemeyecek kadar çok. "
Gözlüklerini burnuna indirerek bana bakmaya devam etti. Ve ben bundan gerçekten hoşlanmamıştım. Ne yani dışarıdan salak biri gibi mi görünüyordum?
" Neden bizim Okulumuzu tercih ettin? "
Bu klasik sorunlardan gerçekten nefret ediyordum. Ne diye senin okulunu seçmiş olabilirim ki?
" Okulunuzun başarıları göz ardı edilemeyecek kadar çok. "
Sahte olduğunu anlamaması için gülümsememi olabildiğince genişletmeye çalıştım yüzümde, onu taklit ederken. Adam gülümsedi fakat o gülümsemesinin sahte olduğunu belli etmeye çalışır bir vaziyeti vardı. Ve bundan pek hoşnut olduğumu söyleyemezdim.
" Güzel cevap. "
Açıkçası bu cevabımdan memnun olmuşa benzer bir hali yoktu. Aniden yüzündeki gülümsemeyi silip kayıt için getirdiğim belgeleri çekmecesine koydu.
Bu bir nevi kabul edildiğim anlamına mı geliyordu?
" Kayıt belgelerin bir süre bizimle kalacak. Kabul edilip edilmediğin bir hafta içinde bildirilecek. "
" Anladım. Teşekkür ederim. "
Önünde saygılı bir şekilde eğildim. Bu hareketime şaşırmış olduğunu görebiliyordum.
Ah, hadi ama. Benzemesem bile ben yarı Koreli sayılırdım. Bu neden sürekli yüzüme vuruluyordu ki?
Konuşmanın bu kadar kısa sürmesine oldukça şaşırmış bir şekilde kayıt bürosundan çıktım. Yapmam gereken şeyden önce yaklaşık birkaç saatim daha vardı. Bu yüzden bende birdaha ki gelişimde kaybolmamak için bütün kampüsleri gezdim. Okulda tenis kortu, voleybol ve basketbol sahası, kapalı ve açık iki yüzme havuzu, kocaman bir yemekhane vardı. 1 saat içinde gezebildiklerim bu kadardı. Okul gerçekten gereğinden fazla büyüktü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oh, My Daughter! (✓)
FanfictionÇin mitolojisinde " Kaderin Kırmızı İpi " adında bir inanış vardır. İnanışa göre; Tanrı her insanın ayak bileğine kırmızı bir ip takar ve kaderleri birleşecek olan insanları bu ipler sayesinde birbirlerine bağlarmış. Bu ip esner, kördüğüm olur ama a...