(Y/N: Kalınla yazılanlar İngilizce, normal olanlar Korece. )
" Lay hyung, hadi. "
Gamzeli çocuk -ki adını daha yeni öğrenmiştim, Lay gülümsemeye devam ederek önüme düşen saçlarımı geri itti beni kaldırdıktan hemen sonra.
Kollarını belimden çektikten sonra ağzını açmıştı ki arkasından adını bağırarak koşarak gelen onun boylarında ki bir başka çocuk, Lay'i kolundan yakalayıp kendiyle beraber koşturmaya başladı.
" Araba dışarıda bekliyor. Yeterince beklettin bizi. "
Çocuk yanımdan geçerken bana tuhaf bir bakış atmayı da unutmadı elbette.
Tıpkı bir köpek yavrusu gibiydi.
" Sadece tuvalete gitmiştim. "
Lay, açıklamasını yapmaya çalışırken diğer çocukta onu çekiştirmeye devam ediyordu yakaladığı kolundan. Bense onlara bakakalmıştım ne yapacağımı şaşırmış bir şekilde. Az önce olanların şokunu hala üzerimden atabilmiş değildim. Elim istemsiz olarak kulağımın arkasına attığı bir tutam saçıma gitti. Kalbimin çarpıntısı az öncekine göre hafiflemişti elbette. Fakat koridoru döneceği sırada arkasını dönerek tekrar benimle göz göze geldi.
Kalbimin teklediğini hissettiğim de ani bir refleksle arkamı dönüp göz temasımızı hızla kestim.
Bende nasıl böyle bir etki bırakabilmişti?
Şu çok bahsedilen ilk görüşte aşk olma ihtimali ne kadardı?
" Elbette, hayır. "
Başımı hızla iki yana sallayarak yaşananları hiç olmamış gibi saymaya çalıştım. Sadece çalıştım, yapamayacağımı iyi biliyordum çünkü. O gülümsemeyi unutmayacağımı biliyordum...
Sonunda bütün düşüncelerimi bir kenara bırakarak hala ters bir şekilde duran telefonumun yanına giderek yere çöktüm.
" Ah, Tanrım! "
Tahmin ettiğim gibi hasarım biraz büyüktü. Ekranım parçalanmıştı fakat kullanılamayacak gibi değildi. Sadece ekranının değişmesi lazımdı. Yerden kalkıp çıkışa doğru yürümeye başladığım anda düşünüyordum. Sadece bir gün içinde başıma gelmeyen kalmamıştı.
Uyuya kalmam,
Yarım saatten fazla beklediğim taksiyi kendini beğenmiş bir ünlüye kaptırmam,
Yine onun yüzünden başımdan aşağıya dökülen kahve...
Ve şimdi de daha alalı 2 ay bile olmayan telefonumun parçalanması.
Belki de tekrar New York'a dönmem için bana gönderilen ilahi işaretlerdi bunlar. Elbette olabilirdi.
Çıkışa doğru yaklaştığım sırada telefonumun yeniden çalması ile adımlarımı kesip ekrana baktım. Fakat arayanın kim olduğunu elbette göremiyordum. Zaten beni arayan tek kişi de annem olabilirdi.
Bu yüzden hızla telefonu açıp cevap verdim.
" Mom, "
" Tekrar odaya gel Lee Moonri. "
Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemediğim için hiçbir cevap veremeden telefonun kapanmasını bekledim. Arayan elbette O'ydu. Konuşmamız yarıda kesilmişti çünkü. Devam etmek istediğini biliyordum fakat bildiğim diğer şey ise onunla konuşmak istemememdi.
Kapı ağzında ne kadar bekledim emin değildim ama geçmeye çalışan birinin yol istemesi ile kendime gelerek kenara çekildim hızla. Çıkan genç stajyerler bana tuhaf bir bakış atmayı da unutmadı, birkaç kez geri dönerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oh, My Daughter! (✓)
FanfictionÇin mitolojisinde " Kaderin Kırmızı İpi " adında bir inanış vardır. İnanışa göre; Tanrı her insanın ayak bileğine kırmızı bir ip takar ve kaderleri birleşecek olan insanları bu ipler sayesinde birbirlerine bağlarmış. Bu ip esner, kördüğüm olur ama a...