Sabah uyanmamı sağlayan şey Minah'ın küçük bungalovu inleten çığlıkları olmuştu. Uyku sersemi bir şekilde gözlerimi açmaya çalışırken Minah'ı yatakların üzerinde zırlarken yakaladım.
" Tanrım! Park Minah, bu senin sabah alarmın mı? "
Minah kendi yatağından benimkine bir atlayış gerçekleştirip anlamadığım bir şeyler geveledi, hala bağırmaya devam ederken.
Hangi dilde konuşuyordu bu kız?
Eliyle hemen arkamda bulunan bir yeri işaret etmeye başlayınca meraklanıp döndüm.
" Sincap? "
Dün gece çok sıcakladığımız için açtığımız pencerenin önünde ordan oraya zıplayan sevimli sincaba baktım.
" Nasıl çıkaracağız onu? Ya bizi tırmalarsa. "
Minah hala benim yatağımın üzerinde zıplamaya devam ederken son anda ayağıma basmasından kurtardım kendimi.
Kapının yanında bulunan süpürgeyi elime alıp kapıyı da sonuna kadar açtıktan sonra sincabı çıkarmak için Minah'ın çığlıklarını önemsememeye çalışarak pencerenin önünden ittirdim onu.
Beklediğim gibi küçük sincap odada birkaç tur attıktan sonra önünü kesmemle korkarak açık kapıdan dışarı fırlamıştı.
Minah'a dönüp korktuğun şey bu mu? diye sormak istedim fakat o karıncadan bile korkuyordu.
" Ah, sesim kısıldı galiba. "
" O kadar çok bağırırsan.. "
Kapıyı kapatmaya yeltendiğim sırada ağaçların arasından geçen kalabalık grup dikkatimi anında çekmiş bir kaç adım dışarı çıkmama neden olmuştu. O an üzerimde ki varla yok arası olan yatak pijamalarımı bile önemsememiştim.
" Ne oldu? "
Minah meraklanarak sordu, dikkatli bir şekilde yanıma doğru gelirken. Bastığı yerlere dikkat ediyor, böcek varmı diye kontrol ediyordu.
" Ağaçların arasından geçen kalabalık bir grup gördüm. Sence bizim çocuklar olabilir mi? "
Çoktan gözden kaybolan kişileri aramaya çalıştım ama yarı çıplak bir halde ormana dalacak halde değil.
" Yarın gelmeyecekler miydi? Onlar değildir bence. "
Minah'ta benim gibi yarı çıplak bir vaziyette olduğu için kolumdan tutarak çekiştirmeye başladı. Biri bizi bu halde görmeden içeri girsek iyi olur diye düşünürken bungalovumuzun önünde duran Seung Ho ve arkadaşlarını görmemizle neden yaptığımızı bilmediğimiz bir şekilde Minah ile yüksek bir çığlık attık.
" Hey, hey! O kadar da korkunç muyuz? "
" Burada ne işiniz var sizin? "
Minah ile birbirimizin arkasına geçme yarışı içine girerken çıplak ayaklarımız yüzünden yerlerde bulunan taşlar canımızı oldukça acıtıyordu.
" Bizde bu bungalovlarda kalıyoruz. Asıl sizin bu halde dışarıda ne işiniz var? "
Seung Ho eliyle ileride bulunan bizimkinden daha büyük olan bungalovları gösterdikten sonra tuhaf bakışlarıyla bizi baştan aşağı süzdü. Tanrım, dün gece ona eşcinsel olduğumu iddia etmiştim ama sanırım bunu önemsiyor gibi durmuyordu.
" Az önce bungalovumuzdan kocaman bir sincap çıkarmaya çalıştık. "
Sonunda Minah ile kavga etmeye pes ederek arkama geçmesine izin verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oh, My Daughter! (✓)
FanfictionÇin mitolojisinde " Kaderin Kırmızı İpi " adında bir inanış vardır. İnanışa göre; Tanrı her insanın ayak bileğine kırmızı bir ip takar ve kaderleri birleşecek olan insanları bu ipler sayesinde birbirlerine bağlarmış. Bu ip esner, kördüğüm olur ama a...