Luhan'ın ağzından;
Mari, Amerika'ya gider miydi emin değildim. Kafasına koyduğunu yapacak kadar gözü kara olduğunu biliyordum fakat Başkan Lee So Man'ı da çok iyi tanıyordum. Şirketinin adını kötüye çıkardığım için kesinlikle benden nefret ediyor olmalıydı artık. Bu saatten sonra kızını bir dakika bile ne kendi yanında ne benim yanımda tutacaktı. Yaptığım kesinlikle birinci sınıf, reytinkleri tavanda gezinen kore dramalarına taş çıkartırdı. Aptalca bir şekilde ona birşey olmasın diye kendi ilişkimizi bitirme çabalarına girdim. Biliyordum ki ilişkimizi devam ettirmeye çalışsaydım Mari hala deli gibi devam etmek istediği Seul Üniversitesini bitirip mezun olamayacaktı.
Salak mıydım? Derdim neydi benim?
Onu bu kadar çok severken güven meselesini çoktan aşmıştım aslında. Ona davayı bile söylemedim. Çünkü biraz daha yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Mari'yle, sadece ikimizin olduğu bir yerde.
Sessiz bir şekilde başımı çevirerek birkaç koltuk ötede kendi başına oturan Mari'ye baktım. Bunu aklımdan dahi geçirmek istemiyordum fakat içten içe beni yiyip bitiren şeyi de biliyordum. Bu onu son görüşüm olacaktı.
Kaptan pilot inişe geçtiğimizi bildirince Mari yavaşça kemerine uzandı. Sanırım onu izlediğimi anlamış olacaktı ki bakışlarını bana çevirdi. Aradan birkaç saniye bile geçmeden yanımda oturan Young Joon hyungın kemerimi bağlamamı söyleyen sesi yüzünden gözlerimi ondan ayırmak zorunda kalmıştım.
Bunu istemedim. Gerçekten böyle olmasını istemedim...
♤ ♤ ♤
Kore'de yapayalnız geçirdiğim oldukça zor birkaç günün ardından Başkan So Man'ın ağzından herşeyi üstü kapalı açıklayan bir mektup basına verildi. Fanların yarısının buna sevindiğini görürken diğer yarısı hala tepkili bir şekilde yaklaşıyorlardı. Bunların içinde hem bana hemde şirkete tepkili olan insan sayısı oldukça aşırıydı. Bu beni fazlasıyla korkutuyordu. Kendi adıma değil. Geri kalan üyeler benden çok daha fazla etkilenmişlerdi. Gelecek comeback haberinin üstüne bu hiç iyi olmamıştı çünkü.
Çocuklarla daha yüz yüze gelmemiştim. Beni nasıl karşılayacakları hakkında en ufak birşey bile kestiremiyordum. Açıkcası korkuyordum. Bu beni geriyordu. Belki bundan sonra bana mesafeli davranacaklardı. Bundan sonra grupta olmamı istemeyeceklerini biliyordum. Kendi başıma bir işe kalkışarak onların da hayatını zora sokmuştum.
" Luhan? Hadi. "
Geldiğimiz yer eskiden severek yaşadığım yurdumuzun önüydü ve bana seslenen de Young Joon hyungdan başkası değildi. Hawaii'ye geldiği zaman bana olanların hiçbiri yaşanmamış gibi davranması açıkçası bana biraz cesaret vermişti. Fakat şimdi o cesaretin bir kırıntısını bile üzerimde taşımıyordum.
Korkaktım. Zaten bu korkaklık yüzünden Mari'yi arkamda bırakmıştım ya.. Şuan yanımda olsaydı eminim bana her zaman yaptığı gibi güzel sözler söyleyip yatıştırmaya çalışırdı. Sakatlığımı yüzüme vurmuş olması canımı yakmış olsa da onun haklı olduğunu biliyordum. Artık diğer üyeler gibi sahnede çok uzun bir süre dans edemeyecektim.
" Endişelenme. "
Young joon hyung bana güven vermek istercesine gülümsedi. Fakat bunu çokta umursadığım söylenemezdi. Yanımdan uzaklaşıp şifreyi girdikten sonra benden önce içeriye girdi.
Aralanan kapıdan bulunduğum yere çocukların attığı ağız dolusu kahkaha ulaşıyordu. Bu atacağım adımın havada kalmasına neden oldu. İçeri girecek ve onların bütün keyfini kaçıracak olan kötü adam olacaktım. Hepsi bana sırt çevirecekti..
Lanet olsun, Mari.. Sana gerçekten ihtiyacım var..
Aldığım derin bir nefesle yavaş adımlarla menejerin arkasından bende girip kapıyı kapattım. Ayakkabıları çıkarıp dağılmış olanların hemen yanına hiçte tarzım olmayan bir şekilde güzelce istifledim. Yaşadığım gerginlik yüzünden başım dönüyordu. Hatta midem bile bulandı.
Sonunda salona ulaştığımda tahmin ettiğim gibi ardı ardına gelen kahkahalar yavaşça kesildi. Yerini büyük bir sessizliğe bırakırken ne yapacağımı bilemez bir şekilde ayakta kalakalmıştım. Ağzımı açmaya bile zorlanırken arkamda kulaklarımı çınlatacak kadar yüksek sesle patlayan bir sesle yerimde sıçrayarak korkuyla arkamı döndüm. Yaşadığım şok kelimelerle anlatılacak gibi değildi.
Lanet olsun!
Sizin gibi arkadaşlarım olduğu için yaptığım şeyden utanıyorum...
Her tarafa dağılan minik konfetilerin ardından çıkan Jongin, Baekhyun, Chen ve Xiumin kocaman bir gülümsemeyle bana hosgeldin şarkısı söylemeye başladıklarında, Yixing hariç diğer çocuklar mutfak kapısından ellerinde kocaman bir pastayla girerken gerçekten ne söyleyeceğimi bilemez bir hale gelmiştim.
" HYUUNG! HOŞGELDİN! "
Chen'in kocaman ve neşeli sesi konfetiden sonra kulaklarımı tırmalayan ikinci ses olmuştu.
" Sağolun... Teşekkür ederim çocuklar. "
Ağzımda geveleyebildiğim şeyler bunlardı. Herşeye rağmen benim yanımda oldukları için hissettiğim mutluluğu anlatmanın tarif edilebilecek bir yanı yoktu. Şanslıydım.. Sanırım bir bu yönden şanslı hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oh, My Daughter! (✓)
FanficÇin mitolojisinde " Kaderin Kırmızı İpi " adında bir inanış vardır. İnanışa göre; Tanrı her insanın ayak bileğine kırmızı bir ip takar ve kaderleri birleşecek olan insanları bu ipler sayesinde birbirlerine bağlarmış. Bu ip esner, kördüğüm olur ama a...