(Y/N) Kalınlar ingilizce konuşma.
●
" Acaba, yerime geçebilir miyim? “
Uçağın kalkmasını beklerken zaman geçirmek için yanımda getirdiğim kitabımı kapatarak bana seslenen ve başımda dikilen kişiye döndüm.
" Ah, tabi. “
Bacaklarımı biraz kenara çekerek çocuğun cam kenarına geçmesine izin verdim. Biletim cam kenarında olsa bile koridor kısmında oturmayı sevdiğim için oraya oturmamıştım.
“ Aslında koridor tarafında oturan ben olmalıydım ama.. “
Genç ve oldukça keskin bir dille ingilizce konuşan çocuk gülümseyerek bana döndü. Amacının konuşma başlatmak gibi bir eylem taşıdığını kesinlikle düşünmüyordum. Açıkcası onun gibi birinin benimle konuşmasına bile şaşırmıştım. Çünkü tarif edemeyeceğim, çevresine yaydığı kocaman ve kendisine çeken bir aurası vardı. Sanırım first class'ta uçtuğum için beni önemli biri sanmıştı.
Bir dakika, ben zaten önemli biriydim. Lee So Man’ın kızıyım ben.
“ Cam kenarında oturmayı seven biri değilim. Fakat rahatsız ediyorsa kendi yerine geçebilirsin. “
Elimdeki kitabımı tekrar koltuğa bıraktıktan sonra kalkmaya yeltendim ama beni kolumdan tutarak yeniden oturmamı sağladı.
“ Sorun değil, cam kenarını daha çok severim. “
“ Ah, güzel. “
Kocaman bir gülümsemeyle bakışlarını benden çektikten sonra üzerinde ki deri ceketini çıkararak soğuk havaya aldırmadan bol siyah bir sporcu atletiyle hemen yanımda kaslarıma bak diye çeşitli pozlar vermeye başladı. Ya da ben abartıyordum sanırım. Ona dönüp baktığımda benimle ilgilenmek dışında herşeyi yapıyordu. Önce koltuğun rahatlığına üzerinde birkaç kez zıplayarak baktı, hostesleri çağırmaya yarayan düğmeyi açıp kapadı. Etrafında uyurken üzerine sermek üzere verilen battaniye ve yastığa uzandığı sırada ona olan bakışlarımı sonunda fark etmiş olacaktı ki utangaç bir şekilde tekrar yerine oturdu.
“ Sadece, uçak konusunda biraz endişeliyim. Bu benim ilk uçuşum değil ama her seferinde öyle hissediyorum. “
Çantasından çıkardığı şapkasını alnına gelen saçlarını geriye ittikten sonra başına geçirdi ters, markası önüne gelecek şekilde.
“ Fobinmi var? “
Bir süre sonra onunla sohbet etmek isteyenin ben olduğumu kolaylıkla fark etmiştim.
" Evet, biraz. Ama ilaçlarımı aldım. Uçak inene kadar sanırım uyuyacağım. "
Yine aynı şekilde gülümseyince bende ona katıldım. Etrafına yaydığı neşeli aura gerçekten çok kuvvetliydi. Gergin olsanız bile size bunu unutturabilecek bir yapısı vardı. Fakat şuan kendisi gergindi.
“ Uçağın kalkmasına 10 dakika kaldı. Sanırım uyumayı denemelisin. “
“ Az önce bir enerji içeceği almıştım. Sanırım uyumam kolay olmayacak. ”
Ona yardımcı olmak adına koltukların üzerinde ki bagaj kısmına koyulan yastık ve battaniyeyi almak için kalkmıştım ki kabine giren üyeleri görmem ile hem ben hem onlar donakaldılar. Tamam, onlarla karşılaşacağımı biliyordum ama yinede buna engel olamadım. Onların şaşkınlığı ise benimkinden çok daha fazlaydı. Menejerler bile ekonomide uçarken ben onların yanında first class'taydım. Kang Menejer bunun için birşey söylemeliydi onlara. Nasıl bir yalan söyleyecektim ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oh, My Daughter! (✓)
FanfictionÇin mitolojisinde " Kaderin Kırmızı İpi " adında bir inanış vardır. İnanışa göre; Tanrı her insanın ayak bileğine kırmızı bir ip takar ve kaderleri birleşecek olan insanları bu ipler sayesinde birbirlerine bağlarmış. Bu ip esner, kördüğüm olur ama a...