" Sence bu doğru olabilir mi? "
" Luhan oppa böyle birşey yapmaz. Kesinlikle yalan haber. Hem şirket daha doğruluğunu söylemedi bile. "
" Ama yalan olduğunu da söylemediler. "
Şaşkın bir şekilde hemen arkamda ki koltukta oturan kızları dinledim uzun bir süre, Luhan'ı aramaya devam ederken. Fakat yine kapalıydı.
Yaklaşık bir buçuk ay önce konser günün de sakatlanması oldukça büyük bir olay olmamıştı. Fakat ondan sonra ki gün Luhan hala acı çekiyorken sahneye zorla çıkarmaları üzerine daha ilk performansı tamamlayamadan düşüp büyük bir olay meydana gelmişti. Bacağını kullanmaması gerektiğini doktorlardan defalarca duysakta konsere çıkmak zorunda kalmış ve bunun üzerine de daha büyük bir soruna neden olup, lifleri atmıştı. Luhan'ı apar topar ailesinin yanına Pekin'e yollamışlardı. Vizemde çıkan bir problem nedeniyle ne yazık ki onunla birlikte gidememiş onca zamanı annemin yanında Amerika'da geçirmiştim.
Uçağım Kore'ye ineli 1 saati bile geçmemişken internete bomba gibi düşen haber oldukça büyük bir etki yaratmıştı. Tanrım, bütün haber siteleri bu haberle çalkalanıyordu.
Sonunda bagaj işlemleri bittiğinde bir taksi tutarak olabildiğince hızlı bir şekilde eve uğrayarak eşyalarımı bıraktım. O sırada tüm zamanımı Luhan'ı aramakla harcamıştım. Babam, yaklaşık bir ay önce tüm şirket işlerini yaşı yüzünden bırakarak Busan'da ki yazlığına taşınmıştı. Bu yüzden ona da ulaşamadım. En son çare şirketin önüne geldiğim sırada Yixing'i aramak oldu. Fakat telefon çaldığı halde bir açan olmamıştı.
Tüm endişemi bir kenara bırakarak, beynimi bunun sadece uydurma, yalan bir haber olduğuna inandırmaya çalıştım. Fakat şirketin etrafında toplanıp tüm öfkelerini kusan fanlar buna hiç yardımcı olmuyorlardı.
Taksiye tutan miktarı verdikten sonra çok şükür ki her zaman yanımda taşıdığım giriş kartımı göstererek yeni alınan güvenlik önlemlerini atlatmayı başarmıştım. Kimsenin gözükmediği koridorlarda yürürken Luhan'a bugün ki bilmem kaçıncı öfkeli mesajımı atıyordum. Nasıl böyle bir durumda telefonu kapalı olabilirdi?
Koridorlarda tanıdığım birini görme umuduyla gezerken alt çalışanlardan başka kimseye rastlamadım ne yazık ki. Tam ümidimi kesmişken toplantı odasından gelen hararetli konuşmalar dikkatimi çekmiş adımlarımı o tarafa doğru yönlendirmeme neden olmuştu.
Kapıyı çalmayı unuttuğum geniş odaya girdiğim de bütün gözler bana çevrilmişti. Masanın başına oturan takım elbiseli adamı daha önce görmesem de diğer oturanlar menejerler ve birkaç üyeden oluşuyordu.
" Lee Moonri? “ Kang Menejer şaşkınca kapının ağzında dikilmeye devam eden bana doğru yerinden kalkarak hızlıca geldi. “ Seul’e ne zaman geldin? "
" Bu sabah. “ Omzuma koyduğu elini hızlıca iterek içeriye doğru birkaç adım daha ilerlemeye devam ettim. Beni dışarı çıkarmaya çalıştığı belliydi ama girişimi başarısız oldu.
" Lee Kang Joon-sshi, genç bayanı dışarı çıkarabilir misiniz? " Tanımadığım orta yaşlı adam konuşunca bakışlarımı ona doğru çevirdim. Babamın bahsettiği işlerin başına geçen kişi olma ihtimali çok yüksekti. Fakat söylediğinin aksini yaparak ağır adımlarla ilerlemeye devam edip boş olan sandalyelerden birine oturdum.
“ Genç bayan, umarım toplantının yarısında kapıyı çalmadan içeri girmenin saygısız bir davranış olduğunu biliyorsunuzdur. “
“ Umarım sizde benim şirketin sahibinin kızı olduğumu biliyorsunuzdur. “
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oh, My Daughter! (✓)
FanfictionÇin mitolojisinde " Kaderin Kırmızı İpi " adında bir inanış vardır. İnanışa göre; Tanrı her insanın ayak bileğine kırmızı bir ip takar ve kaderleri birleşecek olan insanları bu ipler sayesinde birbirlerine bağlarmış. Bu ip esner, kördüğüm olur ama a...