" Beyin tümörlerinde kemoterapi ilaçlarının çoğu damardan enjeksiyon yoluyla doğrudan kan dolaşımına ya da sıvı ilaç torbasından damara verilir. Kemoterapi, ilacı el ya da koldaki damardan sokulan kanül adı verilen küçük bir tüp aracılığıyla da uygulanabilir. Ya da göğüste geniş damara giden merkezi hat adı verilen uzun bir tüp aracılığı ile de tedavi verilebilir. Kemoterapi tedavisi hastalara birkaç haftalık sürelerde kürler halinde uygulanır. Sonrasında belli bir süre hasta dinlendirilerek tedaviye bağlı gelişen yan etkilerin sona ermesi beklenir. Hastanın ne sıklıkta tedavi alacağı verilen ilaç ya da ilaçlara bağlıdır. "
" Mari! "
Laptopumda okuduğum makaleden başımı kaldırarak hastane odamın kapısında dikilen Luhan'a döndüm. Genellikle hastaneye tek başına gelirken her zaman bir şapka, gözlük daha doğrusu kendini kamufle edebilecek herhangi birşey takardı. Fakat ilkbaharda olduğumuz halde üzerinde sadece ince bir kazak vardı ve kesinlikle onu 100 metre öteden bile tanıyabilirdiniz.
" Hoşgeldin. "
Kapıyı arkasından kapatmadan önce koridora baktım fakat peşinden gelen biri var gibi durmuyordu. Biraz kasılarak kucağımda ki bilgisayarı kapatıp yatağın altına attım. Olurda yeniden bilgisayarı açmak isterse ve benim yine bu tür şeyler okuduğumu görürse kesinlikle bana kızardı. Ve açıkçası bu kadar iyiyken yeniden kavga ederek birbirimizden kopmak istemiyordum. Şimdilik herşey yolundaymış gibi davranmak en iyisiydi.
" Merhabaa!! "
Kemoterapiye başlayalı yaklaşık 1,5 ay olmuştu. Ve kesinlikle tuhaf bir şekilde herşey iyi gidiyordu. Okuduğum tüm o makalelerin boşa gitmesine epey sevinmiştim açıkçası. Tabi, bazen oluyordu. Arada sırada, genelde uykudan uyandığım ilk birkaç dakika etrafı bulanık görüyordum. Başlarda bu beni telaşa düşürse de doktorum bunun normal olduğunu ve telaşlanmamam gerektiğini söylemişti.
Ve hiç bitmek bilmeyen baş ağrılarına da artık alışmıştım. Son yapılan kontrolde tümörün biraz daha küçülmüş, ameliyat edilebilicek bir duruma geldiğini söylemişlerdi.. Ve ameliyattan sonra yaşanacak bir kaç kötü şeyden daha haberdar edilmiştik.
Birincisi; Tümör beynimin ön lobuna yapışık bir durumda olduğu için yaşanması en büyük ihtimal olan hafıza kaybını söylemişlerdi.
İkincisi ise, kör kalabilme ihtimali olma yönündeydi.
Güçlü bir insan olduğumu düşünmüyordum. Bunu atlatabileceğime zerre kadar inancım yoktu çünkü. Ya ameliyat masasında kalacaktım ya da büyük bir başarıyla ameliyat tamamlandıktan sonra tamamen kör olacak ve ya hafızam silinecekti. Bunu sorunsuz atlatacağımı kesinlikle düşünmüyordum.
" Tek mi geldin? "
Şaşkın bir şekilde ayak ucuma oturan Luhan'a bakmaya devam ettim. Artık eskisi gibi değildi o da. Değişmişti. Tamamen.
" Evet. Açıkcası buraya yarım saat önce gelmiştim ama herkes imza istemeye başladı. Nasıl baş edeceğimi bilemedim. Cidden biran aralarından çıkamayacağım diye çok korktum. "
Elini kalbine götürerek derin bir nefes verdi ben onun bu komik haline gülerken.
" Buraya tek gelme bir daha. Dedikodu çıkacak diye de ben korkuyorum. "
Yakın olduğu için onu ayağımla dürttüm. Fakat az önceki ifadesi tamamen değişerek yerine ciddi bir ifade takındı.
" Mari-ah? "
" Evet? " Ne söyleyeceğini gergince beklerken Luhan alt dudağını bir süre dişleriyle çiğnedi.
" Aslında bunu konuşmak için gelmiştim. " Gergin ve tereddüt içinde olduğu her zaman yaptığı gibi parmaklarıyla oynamaya devam etti bana doğru tamamen dönerken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oh, My Daughter! (✓)
FanfictionÇin mitolojisinde " Kaderin Kırmızı İpi " adında bir inanış vardır. İnanışa göre; Tanrı her insanın ayak bileğine kırmızı bir ip takar ve kaderleri birleşecek olan insanları bu ipler sayesinde birbirlerine bağlarmış. Bu ip esner, kördüğüm olur ama a...