Öyle çok seviyorum ki seni,
Çölde bir damla suya hasret kalmak gibi,
Öyle çok özlüyorum ki seni,
Bulutsuz yağan yağmur gibi,
Öyle çabuk unuttum ki seni,
Kor ateşte yanmak gibi..(Sena♡Sultan)
Medya (Ayçanın yangın çıkan odası)
Bugün kendi doğduğum eve geldim. Yani en azından burda doğduğumu varsayıyorum.. Her ne kadar Berene yaptığım şeyde kendimi haklı hissediyor olsam da onların olduğu ortama girmek istemiyorum, şimdilik sadece. Kardeş miydik biz? Anne baba ayrı öz kardeştik gûya. Hıh ne kardeşlik ama, resmen bana kötü kız muamelesi yaptı bugün.
Tamam belki tokat biraz ağır olmuştur ama yine de suçlu o ben değilim. Herneyse buraya kafamı dinlemek için geldim. Kötü şeylerle kafamı karıştıramam. Eve doğru yaklaşınca bahçeden içeri adımımı attım.
Ne zaman gelsem içim bir tuhaf oluyor. Bütün çocukluğumu burada yaşadım, burda güldüm, burda ağladım. Yeri geldi annemlerle kavga ettim. Anne mi? Lanet ağız alışkanlıkları..
Çantamdan anahtarı çıkarıp kapıyı açtım. Tamamen boş değil ama yine de bir adet kanepe iki tane halı sadece 1 odada asılı olan perdeler ve masa ile sandalye, hepsi bu kadar.
Perde ve masanın olduğu odaya girdim. Anılarım canlanmaya başladı, hep bu odada oynardım, hep bu odada..... aman neyse ne. Önemli olan şu an bu değil ne de olsa.
Hava kararmaya başladığı için mum bulmak için diğer odaya geçtim ve mum kibrit ikilisiyle tekrar perdeli odaya döndüm. Işıkları yakıp komşuları başıma toplamak istemiyorum. Hele ki Zehra teyze, konuşmaya başlayınca spordan girip yemekten çıkıyor.
En iyisi cılız bir ışığı olan mum. Mumu yakıp eriyen kısmını masaya damlatıp mumu sabitledim, kulağıma kulaklığımı takıp masanın yanındaki sandalyeye oturup mum ışığını seyre daldım.
O küçük ateşi izlerken o kadar çok şey düşündüm ki, Aşk denen şey neden vardı? Neden karşılıklı iki cins insan birbirine sevgi beslediğinde bunun adı Aşk varsayıldı? Ya da neden insanlar Aşk Acısı diye tabir ettikleri şeyi ölümle cezalandırırdı ki? Ölüm çare miydi, yoksa bir çeşit kurtulma çabası mı? Bunların yanıtını aradım bütün gün mum ışığını izlerken.
Masa cam kenarına sıfırlanmış bir şekilde konumlandığı için perdeyi azıcık aralayıp dışarıya bakmak isterken elimi mumun üzerinden uzattığım için yaktım ama uzun süre kalmadığı için hemen acıyla çekmiştim zaten.
Dışarıya bakarken dalıp gittiğimi farkedince sandalyeden kalkıp kanepeye ilerleyecekken gözlerim iyice kapanmaya başladı, ufak bir sendeledim ama o sırada kanepeye çoktan uzanmıştım bile. Bir kedi gibi kanepeye kıvrılıp uyumaya çalıştım. Kanepe sandalyenin hemen yanında olduğu için mum ışığına da yakındım.
Benim tahminimle yaklaşık 15 dakika falan uyumuştum ama gözlerimi tam açamıyorum. Açamıyorum ama burasının cehennem sıcağı gibi yanmasının nedenini merak ederek hafifce gözlerimi araladım. Karşılaştığım manzarayla gözlerimi üç kez kırpıştırıp tekrar açtım ve yangın.. Şu an yangın mı çıkmıştı, hem de ben içerdeyken? İyi de nasıl oldu bu ben...
Tabi ya mumu söndürmeden uyumuştum. Alevler bir bir çoğalırken ben direk kapıya doğru yöneldim ama soluduğum dumanlar buna izin vermedi ve yarı baygın bir şekilde yere yığıldım.
Gözlerimi güçlükle aralarken üzerinde bulunduğum halının da yanmaya başladığını fark edince, sürünerek uzaklaşmaya çalıştım ama bir faydası olmadı. Tek yapmam gereken burada kalıp ölmeyi beklemekti. Ya da bir mucize olup beni bir KURTARICI'nın bulup dışarı çıkarmasıydı, başka şansın yok Ayça öleceksin!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
17 YAŞIM
Genç KurguSiz hiç 17 yaşınızda intikam almaya kalktınız mı? Peki ya ölesiye özlem çekip içiniz acıdı mı? "Verilen kayıplardan bahsetmiyorum bile". Bir insanın 17 yaşında başına neler gelebilir dediğim zaman başlıyor işte. Kim bilir o gün belki de "Yok canım...