-37-

26 2 0
                                    

Lauren'in Ağzından

"Lauren inan bana düşündüğün gibi değil!" dedi Clary yalvararak.

Ama ben olan her şeyi görmüştüm, ikisinin tuvalette birbirlerine sarmaş dolaş bir halde oturmalarını...

Gözlerimin önüne gelen fotoğraf yüzünden kafamı iki yana salladım, sanki bu gördüğüm şeyi hafızamdan atacak ve kalbimdeki derin acıyı silecek gibi.

Daniel'ın Clary'nin saçlarını yaptığı gün anlamıştım aralarında bir şey olduğunu. Başta korktuklarını ve bu yüzden ilişkilerini sakldıklarını düşünmüştüm ama şu an sadece acı çekmemi istediklerini düşünüyordum.

İkisi de Daniel'a olan hislerimi biliyorlardı.

"Sana değer veriyorum Clary, senin bana verdiğinin aksine; o yüzden bu tartışmayı uzatıp seni üzmek istemiyorum. Evinde otur bakalım." dedim sakin bir sesle, evinde kelimesine vurgu yaparak.

Onun ne dediğini dinlemeden evden çıktım.

Öfkeyle bir sigara yaktım ve telefonla Caleb'ı aradım.

"Maxwell, nasılsın sevgilim?" diyen Caleb'ın tatlı sesi kulaklarımı doldurdu. Başka zaman olsa onun bu tatlı sesi başımı döndürür ve uyuşturucu etkisi yaparak sakinleşmemi sağlardı. Ama şu an o kadar hayal kırıklığına uğramıştım ki tek hissettiğim "acı" idi.

Pain, without love;
Pain, I can't get enough.

"Caleb, beni alır mısın?"  dedim buz gibi bir sesle.

"İyi misin Lauren, bir şey mi oldu?"

"Caleb beni alabilir misin alamaz mısın?" dedim daha ısrarcı bir şekilde.

"Tamam, on dakikaya oradayım. Biraz toparlanmam gerek, anlarsın ya." dedi esneyerek.

"Bekliyorum." dedim ve telefonu kapattım.

Derin bir iç çektim. Caleb bu hafta okula doğru düzgün gelmiyordu. Sabahları uykusuzluktan gebermiş bir vaziyette başını sırasına yaslayarak yanımda mışıl mışıl uyuyordu. Ve bana neden bu halde olduğuna dair hiçbir şey anlatmamıştı, oysaki biz birbirimize söz vermiştik, ikizimizden birinin herhangi bir problemi olduğunda birbirimize yardım edecektik diye.

Ve onun bir derdi vardı, bunu biliyordum çünkü onu tanıyordum ve onu o halde görmek beni adeta kahrediyordu.

Neden bana hiçbir şey anlatmıyordu? Yoksa bana güvenmiyor muydu?

Bu hafta beni hiç aramamıştı. Yüzüme bile bakmamıştı. Onun bu arsız davranışları yüzünden kıskançlık krizlerine girmiş, psikolojim alt üst olmuştu.

Bir de Zach'in her gün arayarak veya mesaj atarak Alex'i sorması da üstüne tuz biber ekmişti resmen. Alex'e mesaj atmak neden onun için bu kadar zordu ki? İkisi de birbirine deli gibi aşıklardı ve ikisi de bunu biliyordu. Zaten sinirlerim bozuktu ve bir de o fotoğraf...

Bu hafta beni tek mutlu eden şey, bana tek değer veren Grayson olmuştu. Beni anlayan tek kişi oydu. Böyle hissettiğim için bana bencil demeyen tek kişi de oydu.

Artık o kadar çok gözyaşı dönmüştüm ki akıtacak başka bir şey kalmamıştı. Kendimi buzdan bir heykel gibi hissediyordum. Ve etrafta beni eritebilecek kimse yoktu.

5 dakika geçmişti..

Sigaramın bitmesi üzerine izmariti yere atıp üstünü ezdim. Cebimden damla sakızlı bir sakız çıkarıp onu çiğnemeye başladım.

10 dakika geçmişti..
Kulaklıklarımı çıkarıp Three Days Grace'ten Pain isimli şarkıyı dinlemeye başladım.

Şarkı bitince başa sardım. Hafif hafif esen rüzgar kışın gelmek üzere olduğunu hatırlatıyordu, sonbaharın son demlerindeydik. Doğum günüme az kalmıştı. 18 olmama...

Violet EmbraceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin