03.12.2017
***
"Bence git ve hesap sor."Bakışlarımı kahverengilerden çekip, hemen karşımda duran Emre'ye diktigimde "Ne için gidip hesap soracağım?" diye sordum. Bakışlarım inatla tekrar o kahverengiler ile buluşmak istiyor olsada, kendime hakim olmaya çalışarak o tarafa doğru bakmamaya çalıştım. Ama verdiğim savaşı kaybederek bakışlarım o masaya tekrar yöneldiginde, kahverengiler bu sefer benim üstümde degil, karşısında duran kadının üstündeydi. Burak'ın yüzünde yer alan gülücüğü gördüğümde ise, sinirlerimin son kısımlarına gelmiş bulunuyordum.
Evet şuan onun yanına gidip o kişinin kim olduğunu deli gibi sormak istiyor ama böyle bir şeye hakkım olmadığı için yapamıyordum. Onun içinde oturduğum yerde tek başıma kuduruyor ve içten içe, tanımadığım o kadın için ölüm planları yapıyordum. Ama sadece yapıyordum işte. Malesef beynimin içinde yer alan bütün sadistce olan ölüm planlarını yok saymak zorunda kalıyordum.
"Nasıl ne için? Gidip sen kimsin köpek, beni aldatıyorsun? Diye soracaksın." diyen Emre ile bakışlarım tekrar onu bulduğunda, Emre ciddi bir şekilde bana bakıyordu. Söylediği ile yüzümde küçükte olsa bir gülücük belirdiginde ise "Ya sen ciddi misin?" diye sordum. Emre surat ifadesini hiç bozmadan "Hemde hiç olmadığım kadar kardeşim." dediginde, "Vallahi neden bilmiyorum ama şuan gözüme çok tatlı geldin seni poncik." dedim.
Emre kendini beğenmiş haline bürünürken, elini saçlarının arasından geçirerek "Ben her zaman tatlıyım bebegim." diyerek bana göz kırptı. Masada sessiz bir şekilde oturan Çetin, sıkıntılı bir nefes alarak "Öykü şunu şımartma, sonra başımıza çıkıyor." dediginde, Emre hiç zaman kaybetmeden "Seni kıskanç küpek." dedi.
Emre'nin söylemiş olduğu ile masamızda kahkaha sesleri yükselirken, bakışlarım yine kendi bildiğini yaparak, Burak'a kaydı. Burak'ın meraklı bakışları bizim üzerimizde gezerken, bakışlarımız tekrar buluştu ve ben hiç istemesem bile, yine o gözlerin içinde kaybolmaya başladım. Burak'ın yüzündeki gülümseme bana baktığı her saniye büyümeye başladığında, Burak ondan hiç beklemediğim bir şey yaparak, bana göz kırptı. Onun bu yapmış olduğu ile gözlerimi kısıp ona baktığımda, bakışlarını tekrar karşısında oturan kişiye çevirdi.
"Yani bence Emre haklı Öykü," diyen Hilal ile bakışlarımı ona çevirdim. "Çetin gidip başka bir kız ile şu kafeden içeri girecek ve ben böyle sakin oturacağım öyle mi?" dediginde Çetin "Aşkım ben hiç öyle bir şey yapar mıyım sence?" diye sordu tatlı bir şekilde. Hilal tek kaşı yukarıda Çetin'e bakarken "Hele bir yapta gör bakalım o kafeden sag çıka biliyor musun." dedi.
Çetin'in yüzünü aşk dolu bir gülücük kapladığında "Bayılıyorum senin şu vahşi hallerine," demesi ile hepimiz şaşkın bir şekilde ona baktık. "Helede şu vahşi hallerini biz yalnızken çıkartıyorsun ya dışarı..." diye devam edeceği sırada Emre araya girerek "Yavaş lan," dedi. "Yürü git az ötede oyna, azgın küpek."
"Yani Çetin, tamam anlıyorum Hilal'i seviyorsun helede şu vahşi hallerine bayılıyorsun ama.. Yani.."
Çetin mahçup bir şekilde bize bakarken "Kussura bakmayın," dedi. Bakışları sevdiği kıza doğru kaydıgında "Hilal'i gördüğüm her an aklım başımdan gidiyor."
"Onu anladık kardeşim ama bir zahmet şu aklın başında dursun." dedi Emre, elini Çetin'in omzuna koyarken. "Yani ben bile senin gibi değilim lan." diyerek kendini gösterdiğinde, Çetin bilmiş bir şekilde "İstesen bile olamazsın zaten." dedi ve Emre'ye göz kırptı. Emre ise Çetin'in söylediği bu şeyden hiç alınmamış bir şekilde "Yani bir Çetin Mertoğlu olmak zor," dediginde Çetin sadece "Aynen kardeşim." demek ile yetindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk-ı Hicrân
Genç Kız EdebiyatıÖykü.. Aşk-ı'n Esaret'inin içinde kalmış, sahip oldukları ile, ordan bir şekilde çıkmaya çalışıyordu.. Bütün benliği ile içindeki Aşk-a karşı gelmeye çalışıyor.. Onu yok saymayı deniyordu.. Ama olmuyordu.. Çünkü bu Aşk-ı'n Esaret'i, onu Aşk-ı'n...