29.01.2018
Öykü
Etrafı saran sessizlik ile, derin bir nefes aldım. Dudağımdan çıkan her kelime, iğne şeklini alarak bedenime saplanırken, bedenim o iğnelerin zehri altında kalıyordu. Biraz önce söylediklerim ile en çok kendimi yaraladığımı fark etmiş olsamda, bu işe bir kere başlamış olmam yüzünden, ne olursa olsun sonunu da bir şekilde getirmem gerekiyordu.
Evet dudağımdan çıkan her kelime ile, sadece kendimi değil sevdiğim adamı da yaralamıştım. Bunu fark etmiştim ama şuan elimden bir şey gelmiyordu. Elbetteki onu yaralamak için söylememiştim bunları. Sadece söylenmesi gerektiği için, söylemiştim. Yaptığım belkide büyük bir hata olabilirdi ama yapmak zorundaydım. Buraya gelirken, kendime verdiğim söz yüzünden yapmak zorundaydım.
Geçmişime bağlı olan bütün acıları, uçurumdan aşağıya atacağım..
Buraya gelirken bunun için kendime bir söz vermiş ve ne olursa verdiğim sözün arkasında bir şekilde durmam gerekiyordu. Yorulmuşum artık acı çekmekten. Ama en çokta geçmişime bağlı olan bütün acılardan yorulmuştum. İstemiyordum onları artık hayatımda. Ne olursa olsun onların benim geleceğimde, bir yer edinmesini istemiyordum. Sadece geleceğime odaklanmak istiyordum. Bütün sevdiğim insanlar ile olan geleceğime.
Buna inanıyordum. Bunu başara bileceğimi biliyordum. Zaten her yerine aşık olduğum adam, bunu söylememiş miydi? Biz beraber olduğumuz sürece, her şeyin üstesinden gelirdik. Ve gelecektik de. Bu yol belki ikimiz içinde çok zor olacaktı. Bazen taşlara takılıp, tökezleyecek ve ellerimiz ayrılacaktı. Ama biliyordum işte. Bu yol ne kadar zor olsada, ellerimiz ne kadar çok ayrılsa da, biz yinede bu yolu beraber yürüdügümüz sürece, sonunuda görecektik.
Tekrar derin bir nefes alarak, başımı göğsüne koydugum sevdiğime biraz daha sokuldum. Sevdiğim adamın vücudumu saran kolları, biraz daha sıklaştıgında, yüzümde aptal bir gülümseme belirdi. O gülümseme, Burak'ın konuşmaya başladığımdan beri oluşan sessizliğini tekrar fark etmem ile, yavaş bir şekilde sonarken, başımı kaldırıp yüzüne bakmak istedim. Ama yapamadım. Neden bilmiyorum ama şuan onun yüzüne bakmaya kendimi bir türlü hazır hissetmiyordum. Sanki ona bakarsam, bir şeyler bozulacak ve girmek istediğimiz o yola, daha hiç başlayamadan, ellerimiz ayrılacaktı.
Dudaklarımı acıp konuşmama kaldığım yerden devam edeceğim sırada, kulaklarımı Burak'ın telefonunun sesi doldurduğunda, dudaklarım kendiliğinden kapandı. Burak oturduğu yerde dikleşirken, başımı onun göğsünden kaldırıp, oturdum. Burak cebindeki telefonu çıkarıp, arayan kişiyi gördüğünde kaşları çatıldı. Bunu fark etmem "Kim?" diye bir soru dudaklarımdan çıktı.
Burak'ın bakışları telefonun üstündeki isimde takılı kalırken "Yakut." dedi. Burak'ın söylediği isimi duymam ile "O seni neden arıyor ki?" diye sordugumda, "Bende bilmiyorum. Ama şimdi öğreneceğim." diyerek, gelen aramayı açıp, kulağına götürdü.
"Ne oldu Yakut? Neden aradın?" diye sorarken, benim bakışlarım Burak'ın üstünde, neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Burak'ın dalgın bakışları karşımızdaki manzaranın üstünde öylece gezerken, bakışlarını bir saniye bile olsa, benden tarafa çevirmemişti. Onun aldığı bu tavır göğsümün tam üstüne otururken "Anladım. Biz hemen geliyoruz." dediğini duyduğumda, kaşlarım çatık bir şekilde ona bakıyordum.
"Ne olmuş?" diye sordum, Burak telefonu kapattığında. Burak elindeki telefonu yanına koyduğun elleri ile yüzünü ovdu. Ellerini aşağıya indirip bakışları beni bulduğunda"Ateş," deyip derin bir nefes aldı. O isim onun dudaklarından çıkıp, benim bedenime ulaşıp, bedenimin ateş içinde kalmasını sağlarken "Ne olmuş oğluma?" diye sordum."Ateş'i çıkmış. Emre ve Yakut ne yaptıysa bir türlü düşmemiş." demesi ile, oturduğum yerden kalkmam bir olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk-ı Hicrân
ChickLitÖykü.. Aşk-ı'n Esaret'inin içinde kalmış, sahip oldukları ile, ordan bir şekilde çıkmaya çalışıyordu.. Bütün benliği ile içindeki Aşk-a karşı gelmeye çalışıyor.. Onu yok saymayı deniyordu.. Ama olmuyordu.. Çünkü bu Aşk-ı'n Esaret'i, onu Aşk-ı'n...