11.02.18
Kulağımdaki telefonu elim ile sıkmaya başladım. Karşı tarafın aldığı sık ve derin nefesleri duyuyordum. Beynimde biraz önce duyduğum şeylerin yankıları hala sürmeye devam ederken, dudaklarımdan sadece "Tamam." kelimesi çıktı.
Telefonu kulağımdan çekip, konuşmayı kapattım ve telefonu mutfak tezgahının üstüne koydum. Burak kaşlarını çatmış neler olduğunu anlamaya çalışarak bana bakarken, ben onun bakışlarını yok sayarak, bebeklere mama hazırlamak için, gerekli malzemeleri çıkartıyordum.
Normal bir tepki vermediğimin bilincindeydim. Ama bedenim herhangi bir tepki göstermek istemiyor gibi, içimi saran bütün duyguları benden alıp gitmişti. Bir şey hissetmiyordum resmen. Hemde hiç bir şey. Hissettiğim tek şey koca bir boşluktu ve ben o boşluğun içinde geçen her saniye kayboluyordum.
Çıkardığım biberonların içine mamayı koyup, sıcak suyun hazır olmasını bekledim. Bakışlarım boş bir şekilde öylece biberonların üstünde gezerken "Kim aradı?" diye sordu Burak. Bakışlarım kısa bir süre onu bulduğunda ise "Çetin aradı." dedim ve bakışlarımı ondan çektim.
"Ne söyledi sana?" diye sorduğunda Burak, hazır olan sıcak suyu biberonların içine döküyordum. Burak‘ın sorduğu soruyu duymuş olsamda, duymamış gibi yaparak, işime devam ettim. Burak ona vermemiş olduğum cevap yüzünden yanıma gelip kolumu tuttuğumda, işimi bırakıp ona baktım. "Söylesen!" diye direttiginde, "Önemli bir şey değil," dedim söylediğime gerçekten inanmış bir şekilde. "Nazife annenin beyin ölümü gerçekleşmiş." diye devam ettigimde, Burak'ın yüzünü sarmış olan şaşkınlığı an ve an izliyordum.
"Sen ne dediğinin farkında mısın?" diye sorduğunda, kolumu tutan elini kolumdan çekti. "Evet." dedim işime geri dönerken. Burak "Öykü?" diye sessiz bir şekilde bana acı dolu bir şekilde seslendiğinde ise, ondan tarafa hiç bakmadım. Sanki ona bakarsam, içimdeki boşluk dolacak ve çıkmak için can atan her şey ortaya çıkacakmış gibi hissediyordum.
"Burak." dedim biberonları kenara koyarken. "Ben iyiyim." diye devam ettigimde Burak dediğime inanmamış bir şekilde bana bakıp "Degilsin." dedi. "Hayır iyiyim." diye diretmeye başladığımda "Öykü seni tanıyorum." diye Burak'ta diretmeye başladı. Derin bir nefes alıp "Eğer beni dediğin gibi tanıyorsan, o zaman rahat bırak." dedim mutfaktan çıkmak için kapıya yöneldiğimde. Kapıdan çıkmadan önce "Bebekler birazdan uyanır. O zamana kadar mamaları biraz soğumuş olur," dediğimde, Burak tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu. "Ben o zamana kadar biraz dinlenmek istiyorum." diyerek kapıdan çıktım.
Ayaklarım beni kendiliğinden Nazife annenin odasına götürürken, onlara karşı gelmedim. Gelmek istemedim. Gelemedim.. Izin verdim beni o odaya götürmelerini. Taki kapının önüne gelip durana kadar. Bakışlarım kapıda takılı kalmış bir şekilde öylece dururken, elim yavaş bir şekilde kapı kulpuna doğru gitti. Bir an sanki kapıyı açığımda, karşımda beni Nazife anne karşılayacak gibi hissetmiş ve bunu hissetmem bile, içimde bir yerlerde heyecan oluşmasına yetmişti.
İçimdeki heyecan, kapıyı açmam ve boş bir odayla karşılaşmam ile bir balon gibi patlayıp kayboldu. Bakışlarım boş odada gezerken, kapıdan içeri girdim ve kapıyı kapatıp, sırtımı kapıya yasladım. Aldığım derin nefes ile ciğerlerimi Nazife annenin kokusu doldururken, bir şeyler hissetmeye çalıştım. Ama olmadı. Lanet olası duygularım resmen bir daha gelmemek üzere kaybolmuş gibiydi.
Bir şekilde o duyguları geri getirmem gerektiğini biliyordum. Çünkü getirmediğim her saniye o boşluk daha çok büyüyüp, bedenimi kendi hakimi altına alacak ve benden geriye koca bir boşluktan başka hiç bir şey kalmayacaktı. Oysa şuan ağlıyor hatta kendimi yerden yere atmam gerekiyordu. Ama yapmıyordum. Yapamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk-ı Hicrân
ChickLitÖykü.. Aşk-ı'n Esaret'inin içinde kalmış, sahip oldukları ile, ordan bir şekilde çıkmaya çalışıyordu.. Bütün benliği ile içindeki Aşk-a karşı gelmeye çalışıyor.. Onu yok saymayı deniyordu.. Ama olmuyordu.. Çünkü bu Aşk-ı'n Esaret'i, onu Aşk-ı'n...