07.10.2017
***
Yazardan..Öykü ve Burak, hastanenin kafeteryasinda oturmuş, hiç bir şey söylemeden birbirlerine bakıyorlardı. Ikiside tam olarak ne diyeceklerini bilmedikleri için susmayı tercih etselerde, gözleri onlardan habersiz çoktan konuşmaya başlamıştı bile. Ama tek konuşan gözleri degillerdi. Bu zamana kadar sahibinin hasretini çeken kalpleride, birbirlerini gördükleri ilk andan beri deli gibi konuşuyor ve hasret kaldıkları zamanların özlemini çıkartıyorlardı.
Bu suskunluk ilk başlarda huzur verici olsada, bir zaman sonra o huzur yerini huzursuzluga bırakmıştı. Geçen her saniye Öykü'nün bedenini kaplamaya başlayan bu duygu, onun bir zaman sonra, sevdigi adamdan gözlerini çekmesine neden olmuştu. Çünkü o gözlere baktığı her an, içini kaplayan huzursuzluk bir çığ gibi büyüyor ve onun altında kalmasını sağlıyordu.
"Ne içmek istersin?" diye sordu Burak arada oluşan bu huzursuzlugu yok etmek istermiş gibi. Ama o huzursuzluk bir türlü kaybolmamak istemezmiş gibi oldugu yerde dururken "Hiç bir şey," diye mırıldandı sevdigi kadın. "Hiç bir şey istemiyorum." diye devam etsede, Burak onu duymamış gibi "Tamam ben sana sevdigin çaydan alayım." diyerek, Öykü'nün bir şey demesine izin vermeden oturdugu yerden kalkıp, istediklerini alabilecegi yere dogru yürüdü.
Öykü küçük bir şaşkınlık ile Burak'ın arkasından bakarken, kafasını sallamak ile yetindi. Burak yine kendi bildigini yapmıştı ve bu durum nedense Öykü'nün bir anda eski zamanlara dogru gitmesine neden oldu. Beyninde geçmişine ait bir kaç görüntü kendini yavaş yavaş belli etmeye başladığında, Öykü derin bir nefes alarak, o görüntülerin gelmesini engellemeye çalıştı. Istemiyordu çünkü. Biliyorduki ne zaman geçmişini düşünse, o zaman bedenini mutluluk degil, mutsuzluk sarıyordu. Kendini sevincin içinde degil, üzüntünün içinde buluyordu. Ama en önemlisi, o günleri sevgi dolu degilde, acı ile hatırlıyordu.
Öykü'nün önüne konulan fincan ile Öykü girmiş oldugu o dünyadan çıkıp, fincanı koyan kişiye baktı. Karşısında Burak'ı yüzünde küçük bir gülümseme ile gördügünde, bakışlarını ondan çekme hissine kapıldıgı için, çekti. Burak Öykü'nün vermiş oldugu bu tavırı biraz acayip bulmuş olsada, hiç birşey söylemeden yerine oturdu. Burak kendine aldığı kahveyi fincanın içindeki kaşık ile karıştırırken "Senin sevdigin çay yoktu ama onun yerine başka sevecegini umdugum çayı aldım." dedi sevecen bir şekilde.
Karşısında oturdugu sevdigi, Burak'ın söylemiş oldugunun umrunda olmadığını göstermek istermiş gibi, omuzlarını silkerek cevap verdi. Burak sesli bir şekilde oflamamak için, kendi ile savaşırken, hiç bir şey söylemeden, sevdigi kadına baktı. Gözleri sevdigi kadının üzerinde gezdigi her saniye, kendini başka bir dünyaya girmiş gibi hissediyor ve içinden o dünyada sonsuza denk kalabilmek için dua ediyordu.
Ama biliyordu Burak.. Ne kadar çok bunun böyle olmasını istese bile olmuyacaktı..
Öykü'nün bakışları önündeki fincanda takılı kalmış, fincandan yukarı dogru süzülüp, sonra yavaş bir şekilde kaybolan dumana bakıyordu. Bakışları o dumanın üzerinde öylece gezerken, bir anda o dumanın aynı beynini sarıp, ortadan kaybolan düşünceler.. Bedenini sarmaya çalışan hislerin bunu başaramadığında, bir anda ortadan kayboldugu.. Ve tam bir şeylere inanmaya başladım derken, inandıklarının bir anda ucup gitmesi gibi oldugunu düşündü.
"Öykü?" diyen Burak'ı duyması ile, bakışlarını fincandan çekmeden "Efendim?" dedi sessiz bir şekilde. Burak'ın bakışları Öykü'nün üstünde öylece gezerken, Öykü'nün şuan almış oldugu tavır Burak'ın sinirleri ile oynamaya başlasa bile, Burak o duyguyu görmezden geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk-ı Hicrân
Chick-LitÖykü.. Aşk-ı'n Esaret'inin içinde kalmış, sahip oldukları ile, ordan bir şekilde çıkmaya çalışıyordu.. Bütün benliği ile içindeki Aşk-a karşı gelmeye çalışıyor.. Onu yok saymayı deniyordu.. Ama olmuyordu.. Çünkü bu Aşk-ı'n Esaret'i, onu Aşk-ı'n...