07.01.2018
Hastaneden içeri girdiğimizde, bizi karşılayan sıcak ile soğuktan gergin olan vücudum, yavaş bir şekilde gevşemeye başladı. Olduğum yerde durup, etrafımı saran sıcaklığa kendimi bıraktığımda, Burak'ta benim ile beraber durmuş ve meraklı bakışlarını üzerime yollamıştı. Onun bakışları altında, gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Aldığım bu nefes ile aşık olduğum koku tekrar ciğerlerimi kaplamaya başladığında ise, gözlerimi açtım. Burak tam karşımda durmuş bana öylece bakarken "İyi misin?" diye sordu.
Başımı belli belirsiz sallarken "İyiyim ama Nazife annenin iyi olduğunu öğrendiğimde daha iyi olacağım." dedim. Burak bu söylediğimden sonra, duygusuz bir şekilde bana bakarken "Öykü," diye başladığında, ne diyeceğimi bildiğim için, elimi kaldırıp susmasını sağladım.
"Ne diyeceğini biliyorum Burak. Ve inan bana senin şuan dudaklarından çıkacak olan kelimeleri duymak istemiyorum."
"Böyle yaparak kendine daha çok zarar veriyorsun." dediğinde Burak, gözlerimi devirmeden edemedim. Söylediğinde haklı olabilirdi ama haklı oluyor oluşu bile, şuan ona bu dedikleri için sinirleniyor oluşumu değiştirmiyordu.
"Bu konuyu konuşmak istemiyorum." dedim emin bir şekilde ve Burak'ı olduğu yerde bırakarak, yanından geçip yürüdüm. Arkamdan gelen ayak seslerini duyuyor ama duymamazlıktan geliyordum. Zaten bir kaç saniye sonrada Burak yanıma gelerek, sessiz bir şekilde yanımda yürüdü. Ona şuan sessiz olduğu için minnettardım, çünkü şuanda içimde nereden geldiğini bilmediğim bir sinir vardı.
Belkide bu sinir, Burak'ın söylediklerinin doğru olduğunu bildiğim ama kabul etmediğim içindi. Belkide beni bekleyen kötü haberleri yok sayarsam gerçekten o haberlerden kurtulacağımı sanıyor olmam, ama yinede içimde bir yerlerde, böyle bir şeyin mümkün olmadığını bildiğim içindi. Belkide artık hiç bir şeye bir şekilde katlanamıyor ama katlanmak zorunda olduğumdandır.
Yoğum bakın katına geldiğimizde "Bir şeyler istiyor musun?" diye soran Burak ile ona baktım. O an ben dudaklarımı dahi açmadan karnımın çıkardığı sesler yüzünden, Burak sorusunun cevabını almış ve "Ben sana yiyecek bir şeyler getiriyim en iyisi." diyerek, benden daha cevap bile beklemeden yanımdan ayrıldı. Bakışlarım kısa bir süre Burak'ın arkasında kaldığında, açıkmış olduğumu hissediyor ama yemek yemeyi aklımın ucuna bile getirdiğimde, midem kötü bir şekilde kasılmaya başlıyordu.
Bu düşünceyi bir kenara atıp, yürümeye devam ettim. Biraz ileride tek başına oturan Çetin'i gördüğümde yanına gidip oturdum. Çetin sessiz bir şekilde tam karşımızda duran kapıya öylece bakarken "Haber var mı?" diye sordum. "Yok." dedi Çetin, bakışları bir saniye bile Nazife annenin yattığı odanın kapısından çekmeden.
"Diğerleri nerede?" diye sorduğumda, Çetin "Bir şeyler almaya gittiler." dedi. "Hepsimi?" diye şaşkın bir şekilde sorduğumda ise "Evet," dedi Çetin derin bir nefes alarak. "Onlardan beni yalnız bırakmaları istediğim için, hepsi gitti."
"İstersen bende gide bilirim." dedim, bakışlarımı bende Çetin gibi kapıya dikerek. Çetin sessiz bir şekilde "Sen gitme." dedi. O an bunu öyle bir şekilde söylemişti ki, göğsümün tam üstün de bir acı belirmişti. Bu acı geçen her saniye büyümeye devam ederken, bakışlarım istemsiz bir şekilde Çetin'e doğru kaydı. Çetin ne kadar çok güçlü durmaya ve en önemliside, içini kaplayan bütün duyguları göstermemeye çalışıyor olsa bile, ben her şeyi göre biliyordum. Çetin şuan küçük bir çocuktu. Annesinin yerine koyduğu ve gerçek annesi olarak benimsedigi kişinin ölüm haberini bekleyen ama öyle bir şey olmaması icin, her saniye bütün içtenliği ile dua eden küçük bir çocuktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk-ı Hicrân
Literatura KobiecaÖykü.. Aşk-ı'n Esaret'inin içinde kalmış, sahip oldukları ile, ordan bir şekilde çıkmaya çalışıyordu.. Bütün benliği ile içindeki Aşk-a karşı gelmeye çalışıyor.. Onu yok saymayı deniyordu.. Ama olmuyordu.. Çünkü bu Aşk-ı'n Esaret'i, onu Aşk-ı'n...