-35.Bölüm-

1.7K 111 92
                                    

24.03.2018

Öykü

Elinizde bir kumanda olduğunu düşünün. Ama o kumanda normal bir kumanda değil. O kumanda ile, istediğiniz her şeyi yapa biliyorsunuz. Mesala istediğiniz zamanı durdura biliyor, zamanı geri yada ileri ala biliyorsunuz. Düşününce gerçekten öyle bir şeyin elinde olmasını isterdin değil mi?

Kim istemezki? Ben isterdim öyle bir kumandaya sahip olmak. Böyle istediğim zamanı durdura biliyorum, istersem geri alabiliyor veya ilerlete biliyorum. Ah düşüncesi bile o kadar güzel ki..

Ama malesef hiç bir zaman öyle bir şey sahip olamıyacagız, sadece hayalini kura bileceğiz. Ama olsun. Hayali bile güzel. Gerçekten çok güzel be.

Mesala benim elimde öyle bir kumanda olsa, herhalde ilk yapacağım şey, zamanı ileri almak olurdu. Böyle artık gerçekten mutlu olabileceğim zamana gitmek ve o anı yaşamak isterdim. Belkide geleceğimde beni hiç bir mutluluk beklemiyordu, belkide geleceğimde geçmişim gibi acılar ve mutsuzluklar ile doluydu. Belkide, geçmişimde, şuan yaşadığım mutsuzluğun bin katını yaşayacaktım. Kim bilir..

Günler yanımdan öylece sessiz bir şekilde akıp gidiyordu ve ben hiç bir şey yapmadan öylece geçip gitmesine izin veriyordum. Herkesten kaçıp buraya geldiğimden beri gerçekten ne kadar bir süre geçmişti bilmiyordum. Saymak istemiştim sevdiklerimden ayrı geçirdiğim günleri ama.. Olmuyordu.. İstesem bile, o günleri saymak bana acıdan başka bir şey vermediği için, saymayı bırakmıştım.

Annem tedavi olmayı kabul ettikten sonra, Berk abiyi arayıp onunla konuştuk. Nerede olduğumuzu sadece o biliyordu. İlk başlarda Burak yada diğerlerine nerede olduğumuzu söyleyeceğini sanmış olsam bile, annem ile aralarında geçen konuşmadan sonra, böyle bir şeyi asla yapmayacağını söyledi. Elbette dediği şeye inanıyordum ama.. Yinede içimde bu konuda birazda olsa kuşkum vardı.

Berk abiye, Burak hakkında bir şeyler sormuş olsamda, annem ve başlamış olduğumuz tedavisi ile ilgilenmekten, Burak ve diğerleri hakkında hiç bir bilgiye sahip değildi. Bana söylemiş olduğu tek şey, Burak ve arkadaşlarımın deli gibi beni arıyor olduğuydu. Bunu duyunca yüzümde küçükte olsa bir gülücük belirmiş olsada, onların benim yüzümden çektiklerini düşündüğüm anda, gülücük yerini acıya bırakıp kaybolmuştu.

Berk abi yanımıza geldikten sonra, hemen annemin hastalığı ile ilgilenecek bir doktor buldu. Annem tedavi sürecini hastanede geçirmek istemediği için -daha çok beni yalnız bırakmak istemiyordu- bütün tedaviyi bulunduğumuz ev ortamında gerçekleşti. Annemin tedavisini yapan doktor, bunun iyi olmadığını ve bütün tedavi sürecinin hastanede geçmesini anneme bir kaç kez söylemiş olsada, annem hiç bir şekilde kabul etmedi.

İlk kemoterapiden sonra annem, malesef kemoterapinin yan etkilerine yakalanmış ve evde kaç gün ölü gibi yatmıştı. İlk zamanlarda hiç bir şey yemiyor ve midesinde bulunan -daha doğrusu bulunmayan- her şeyi dışarı çıkardı. Günleri sadece uyumak ile geçiyordu annemin neredeyse. Bir yandan çocuklar, köpekler ve anneme bakmak, sandığımdan daha zor bir hal almıştı. Bu yüzdende Berk abi her şey ile tek başıma ilgilenmeyim diye, bizimle beraber kalıyor ve bana her konuda yardımcı olmaya çalışıyordu.

Kemoterapinin annemi bu kadar kötü etkileyeceğini gerçekten hiç düşünmemiştim. Bilmiyorum ama ben annemin ne olursa olsun bu kadar kötü olacağını düşünmemiştim. Ama rabbime bin şükürler olsun ki, annem artık ayağa kalka bilmiş ve eskisi gibi ölü bir şekilde yatmıyordu. Tabikide kendini yorması, üzülmesi ve heyecanlanması yasaktı ve elimizden geldiğince onu bu konulardan uzak tutmaya çalışıyorduk.

Annem, bebekler veya köpekler ile ilgilenmediğim zamanlar odamdaki pencerenin önüne koyduğum sandalyeye oturuyor ve düşünüyordum. Aklımdan bin bir şey öylece geçiyordu ve ben onların altından bir türlü kalkamıyordum. O kadar çok şey vardı ki, düşünmem ve karar vermem gereken. Ama zordu be. Gerçekten çok zordu.

Aşk-ı  Hicrân Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin