Öykü heyecanlı bir şekilde sevdiği adamın gelmesini beklerken, bakışları etrafta gezindi. Hazırlamış olduğu her şeyin mükemmel olması için, sabahtan beri uğraşmıştı ve şimdi gördükleri ile yüzünde memnun bir gülümseme oluştu. Her şey mükkemel gözüküyordu ve eksik olan tek şey sevdiği adamdı.
Bedenini kaplayan heyecan, rahat bir şekilde olduğu yerde durmasını engellediği için, oradan oraya yürümeye başladı. Derin derin nefesler alarak kendisine sakın olmasını söylüyor olsada, zordu. Çok zordu. Çünkü Burak buraya geldiğinde, nasıl bir tepki vereceğini tam olarak bilmiyordu. Belki güzel bir tepki verecekti belkide kötü. Ama Öykü kötü bir şekilde düşünmek istemiyordu. Biliyordu ki, Burak onu seviyordu ve onunla bu güzel başlangıcı yapmayı oda isteyecekti.
Burak hakkında öğrenmiş olduğu gerçeklerden sonra, Öykü çok fazla düşünmüştü. İlk başlarda bu gerçek onu bitirmeye başlamış olsada, yinede oradan bir şekilde kurtulmuştu. Ve oradan kurtulmaya başladığı ilk andan itibaran, Öykü'nün aklına böyle bir şey yapmak gelmişti. Eğer bu yapmış olduğunu Burak'ın karşısında çıkmadan yapmış olsaydı, o zaman işler sandığı gibi gitmeye bilirdi. Tamam şimdide her şey hiç düşünmediği bir yola doğru gide bilirdi ama görmüştü Öykü.. Dün Burak'ın gözlerine baktığında orada her zaman görmüş olmaya alıştığı Aşk'ı görmüştü.
Burak ile tanıştığından beri Öykü'nün hayatı kolay olmamıştı. Bir anda, hiç beklemediği bir anda Burak onun hayatına girip, hiç inanmadığı şeylere inanmasını sağlamıştı. Ona aşık olmuştu. Bu aşk kolay değildi. Öykü bunu ilk andan beri biliyordu. Ama biliyor olması, yinede o aşkın ağlarına düşmesine engel olmamıştı. Burak ona mutluluk vermişti. Belkide bu zamana kadar bulamadığı ve bulamayacağı bir mutluluktu bu. Ama o mutluluğun yanında acılarda vardı.
Evet Burak ona çok acı çektirmişti. Onun ateşler içinde yanmasını sağlamış ve o küllerin arasında, boğulmasına neden olmuştu. İşte o küllerin arasından tekrar doğmasını sallayan kişide kendisiydi. Kısacası Burak, Öykü için hem derdiydi, hemde dermanı.
Ne kadar güzel bir şeydi değil mi? Derdin ve dermanın aynı kişide olması..
"Öykü yeter artık. Bir dur."
Öykü'nün yanına gelen Hilal ile Öykü'nün bakışları kardeşine doğru kaydı. Hilal kendisine yakışmış ve güzelliğine güzellik katmış bir elbise giymişti. Elbise fazla açık sayılmazdı, eğer göğüs dekoltesini saymak isek. Öykü'nün bakışları kardeşinin üzerinde gezerken, Çetin'in onun böyle bir şey giymesine nasıl izin vermişti gerçekten şaşırmıştı. Çünkü tanıdığı Çetin, sevdiği kızın böyle bir şeyi giymesine asla izin vermezdi.
"Bunu giymene kıskanç sevgilin nasıl izin verdi?" diye sorduğunda Öykü, Hilal yüzünde oluşan gülücük ile "Izin vermedi." dedi. Öykü tek kaşı yukarıda "Haberi yok yani bunu giydiğinden?" diye sorduğunda, Hilal başını sallayarak "Tabikide yok. Eğer bilseydi o zaman bu elbiseyi mahvederdi." derken, dudaklarından küçük bir kıkırtı çıktı.
"Kardeş olduğumuz ne kadarda çok belli." derken, ikiside bir anda kahkahaya boğuldu. Öykü'de bir zamanlar Burak'ın haberi olmadan açık elbiseler giymişti ve o zamanlar aklına geldikçe yüzünde büyük bir gülümseme oluşuyordu. Ah ne güzel günlerdi be..
"Eh herkes kardeş olmak bunu gerektirir."
Öykü bakışlarını kardeşinin üzerinde gezdirirken, ona her şeyi anlattıktan sonra onunla bu kadar iyi olacağını birileri ona söylemiş olsa idi, o zaman belki o kişiye inanırdı ama yinede içinde bir yerlerde bir şüphe olurdu. Tabikide Öykü kardeşi ile bütün gerçekleri konuşurken, onun vereceği tepkiden korkmuş idi. Sonuçta hayatına arkadaşı olarak giren kişi, bir anda kardeşi oluyordu. Bazı kişiler böyle bir şeyi kabul edemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk-ı Hicrân
ChickLitÖykü.. Aşk-ı'n Esaret'inin içinde kalmış, sahip oldukları ile, ordan bir şekilde çıkmaya çalışıyordu.. Bütün benliği ile içindeki Aşk-a karşı gelmeye çalışıyor.. Onu yok saymayı deniyordu.. Ama olmuyordu.. Çünkü bu Aşk-ı'n Esaret'i, onu Aşk-ı'n...