Haşim ağa karısının üzgün yüzüne bakarken sıkıntıyla yüzünü sıvazladı, tam da düşündüğü gibi olmuş bazılarından itirazlar yükselmişti. Sonuç olarak bir karara varılmış ve karısı bu karadan hiç memnun kalmamıştı.
"Bakma öyle, bende senin dediklerini isterim. Burada bizimle olsun, gözümüzün önünde büyüsün ama kararımı çoktan söyledim. Kendini toparlayana kadar bizimle kalacak, sonra onu okul için başka bir şehre göndermek zorundayız. Biliyorsun, bu evde 3 tane bekar oğlan var, ya biriyle sözünü kesip bir kafese tıkayacaktım ya da özgür olsun diye o kafesin kapısını açık bırakacaktım."
"Göndermek zorunda mıyız? Hem oğlanlar o gözle bakmazlar ki, kardeşleri yerine koyarlar."
" Mirhan 19 yaşında ikizler de 13 yaşında artık. Elbet Zümrüt' ü kardeşleri gibi görürler severler, Zümrüt de onları abileri beller elbet ama ağalara zamanı gelince ellerimle evlendireceğim dedim. O vakit geldiğinde demezler mi bunca zaman evinde büyüttün, oğullarından biri alsın. Biz onları kardeş gibi büyütüp zamanı gelince nasıl evlenin deriz. Yetimin günahını alamam. Ben bir söz verdim. Nefesim yettikçe o kız her şeyin en iyisini alacak."
Sözleri bitince Fatma hanım, " Haklısın" dedi sadece. Mutsuzluğu her halinden belli oluyordu.
" Asma o güzel yüzünü, sen üzülürsen ben mutlu olur muyum sanıyorsun. Bak şöyle yapalım, Zümrüt ile beraber sende gidersin gideceği zaman. Okula yazdırır, ihtiyaçlarını alırsınız beraber, sonrada oralara alışana kadar yanında kalırsın, hem sana da alışır yalnız hissetmez kendini. Ne dersin?"
" Vallaha mı ağam, gönderir misin beni?" Bunları söylerken bile sesinden ne kadar heyecanlandığı belli oluyor, gözleri tekrar canlılığına kavuşuyordu.
" Gönderirim tabi, hem Zümrüt artık bizim kızımız unuttun mu?"
" Bizim kızımız değil mi?" dedi gülerek.
" Hadi artık yatalım da sabah hastaneye gidelim. Zor günler bekliyor bizi."
Yatağa girip uyuduklarında kısa süre sonra Fatma hanım dayanamayıp yataktan çıkmış, soluğu Zümrüt' ün odasında almıştı. Korktuğu için açık kalan küçük gece lambasının altında huzursuz olduğu belli olan bir uyku çekiyordu. Eğilip başına hafif bir öpücük kondurduğunda onun iç çekişi ile geri çekildi ve sessizce çıktı odadan. Sabah erkenden kahvaltı yapıp hastanenin yolunu tuttular. Hastaneye gidince önce doktorun odasına çıkıp Zümrüt' ün doktoru ile görüşmüş ve onları odada yalnız bırakmışlardı.
Bu şekilde süren 4 gün boyunca her gün karısı, onlarla konuşmayan, ağzını bıçak açmayan Zümrüt ile sürekli doktor görüşmeleri yapmış ancak hiçbir sonuç alamamışlardı. Zümrüt konuşmuyordu. Akşam yemeğinde yine Fatma hanım ve Zümrüt ile yemek yiyen Haşim ağanın aklı az önce telefonla konuştuğu oğullarındaydı. Küçük oğlanlar Ahmet ile Mehmet, abileri Mirhan' ın yanına tatile gitmişlerdi. 10 güne üçü de geri gelecekti.
Şu an ikisinin de gözü yemek masasında sessizce oturan Zümrüt' teydi ama o bir kez bile bakmamıştı onlara. Başını eğmiş, ellerini önünde tutmuş bekliyordu. Fatma hanım zorla bir iki lokma bir şey yedirdikten sonra onun için hazırladığı odaya çıkarıp uyuttu. Son günlerde hep yaptığı gibi, bir türlü ona ulaşamamak kadını perişan ediyordu.
Zümrüt konağa geleli nerdeyse 5 gün olmuştu ama ne onlarla bir kelime konuşmuş, ne de doğru düzgün yemek yemişti. Fatma hanım etrafında pervane oluyor, sürekli ona bir şeyler alıyor, sevgisini her şekilde gösteriyordu. Haşim ağa da elinden geldiği kadar ilgileniyordu onunla ama hala aynıydı, sessiz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Şeytan (Tamamlandı)
Aktuelle LiteraturHayatın ondan çaldıkları kadar verdikleri ile de yetinmeyi öğrenen, biraz deli, çokça zeki, yeri geldi mi çatlağın teki...Küçük bir şeytan işte.