Sabah, kaynağı başının hemen altında olan bir titreşimle gözleri korkuyla açıldı. Lanet olası alarm, hem telefonu neden yastığının altına koymuştu ki. Alarmı kapatıp başını tekrar yumuşak yastığına gömdü ve gülümsedi. Gözlerini kapatır kapatmaz aklına dün gece Mirhan ile karşılaşması geldiğinde tüm uykusu aniden kaçıverdi. Sözde adamı görünce normal davranacaktı değil mi? Resmen kaçmıştı adamdan, Zümrüt' ün normalliğide buraya kadarmış.
Biraz dönüp durdu ama daha fazla uyuyamayacağını anladığında yataktan kalkıp sürünerek banyoya girdi. Kısa bir duştan sonra yeterince ayrıldığını düşünüp banyodan çıktı. Saçlarını hafifçe kurutup biraz nemli bıraktıktan sonra dolaptan aldığı kıyafetleri üzerine geçirdi. Son olarak makyaj masasına oturup kirpiklerini rimelle belirginleştirdi, birazda dudaklarını renklendirdikten sonra kahvaltıya inmen için hazırdı.
Odasından çıkıp terasa geldi ama kimse yoktu, ne yani, erken mi uyanmıştı. İnanılır gibi değil. "Şaka gibi."
Teras boş olduğuna göre kahvaltı avluya kurulmuştur diye tahmin edip merdivenlerden inerken babasını gördü. Ne zaman gelmişti? Yanında da Mirhan' ı görünce indiği birkaç basmağı geri çıktı görünmeyecek bir yerde bekledi. Zaten onlarda bir süre konuşup ayrıldılar. Zümrüt de sindiği yerden çıkıp aşağıya inmeye başladı, çok özlemişti. Babası onu gördüğünde kollarını iki yanına doğru açtı, nasılda özlemişti. Koşarak yanına gidip kollarını beline sardı. Ayrılınca hemen elini öpüp başına koydu.
" Babam, hoş geldin, nasılsın?"
" Seni gördüm daha iyi oldum zümrüt gözlüm. Siz uyurken geldim. " Birlikte kahvaltı masasına ilerleyip yerlerine oturdular.
Bir süre sonrada herkes yavaş yavaş aşağı inerken konak kapısından giren Mirhan ile Zümrüt' ün masanın altına girme isteği daha da arttı. Sakin davranmalıydı, sakin sakin.
Ama şimdi o da niye gelip tam Zümrüt' ün karşısına oturuyordu ki şimdi, zalimin oğlu ne olacak, ' tövbe, babam zalim değil valla, kime çekti ki bu' diye geçirdi içinden, bilerek mi yapıyordu acaba? Yüzüne de bakamıyordu ki.
" Zümrüt?" diyen babasının sesini duyduğunda başını kaldırdı. Saniyelik bir göz göze gelmeden sonra hızla başını babasına çevirdi.
" Hı" hı' lar götürsün seni inşallah Zümrüt. " Yani buyur baba, dalmışım kusura bakma " diye açıkladı kendini ama eli ayağına dolaşmıştı bir kere.
" İki gün sonra misafirlerimiz gelecek, hazırlığını yap sende."
'Bundan bana ne' diye geçirdi aklından. " Niye ki?"
" Senin için geliyorlar güzel kızım." diyen annesine baktı bu sefer. Tanımadığı insanlar niye onu görmeye geliyordu ki? Tabi görülmeyecek insan da değildi ama o ayrı şimdi.
" Niye ki." Diyerek takılmış plak gibi devam etti. Kendini salak gibi hissetmesi normal miydi? Yan tarafında gülen abilerine baktı, ne gülüyorlardı be!
Başını önüne çevirdiğinde bu sefer de Mirhan' nın sinirli yüzüyle karşılaştı. Bir şey yapmamıştı ki. Gayet normal bir şekilde kahvaltısını yapıyordu.
" Hayırlı bir iş için gelecekler, senin için."
Sevgili çokgen jetonu sonunda düşmüştü. Hayırlı bir iş ve o. Bu kadar erken mi yani.
" Sen ne dersin kızım, ne diyelim adamlara? İstemiyorsan biraz daha bekleyebilir. Sen bizim kızımızsın, istemediğin bir şey olmaz, korkma." diyen babasına minnetle baktı.
İstemiyorum diyemezdi ki, eğer istemediğini söylerse babasının onu ne olursa olsun evlendirmeyeceğini biliyordu ama bunun için aşiretin onun üstüne geleceklerini de biliyordu. Onu bu yaşta iki arada bir derede bırakamazdı, onun zaten içi yanıyordu, onları da yakamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Şeytan (Tamamlandı)
General FictionHayatın ondan çaldıkları kadar verdikleri ile de yetinmeyi öğrenen, biraz deli, çokça zeki, yeri geldi mi çatlağın teki...Küçük bir şeytan işte.