Zümrüt' ün gözleri Mirhan' ın sinirle bakan gözleri ve onun taş kesilen koca bedeni arasında gidip gelirken, Mirhan' ın gözleri de onun muhtemelen sinirden kıpkırmızı olmuş suratı ve elindeki koca çiçek buketi arasında gidip geliyordu. Zümrüt' ün kaşları düşünceli bir şekilde çatıldı, neye bu kadar kızmış olabilirdi ki? Yoksa o sarı cadı bir şey mi yapmıştı? Hiihh! Yoksa hamile miydi? Dağlara taşlara, Allah yazdıysa bozsun.
Mirhan bir adım atıp, " Bu çiçekler nereden çıktı." Derken Zümrüt' ün üstüne üstüne yürümeye başladı. Zümrüt ne diyecekti şimdi bu adama? Gerçekleri anlatsa Mirhan önce gider o pisliği öldürürdü, sonra gelir anlatmadığı için Zümrüt' ü önce keser sonra konağa kapatırdı. Zaten görücüsü de hazırmış, bir aya kalmaz gelin olur giderdi.
" Yanlış gelmiş herhalde, ben arkadaşlara söyledim ama beni dinlemeden çiçeği kucağıma atıp gittiler, işleri vardı herhalde. Hem kim bana niye çiçek yollasın değil mi? Zaten öyle..."
" Tamam Zümrüt, tamam başımı şişirme, zaten canım burnumda. Topla eşyalarını Mardin' e dönüyoruz." Gergin bir şekilde odanın içinde dönüp dururken gerçekten sinirliydi.
Zümrüt ise şaşkın ve meraklıydı. " Neden? Yarın dönecektik, bir şey mi oldu yoksa? Birine mi bir şey oldu?"
" Henüz kimseye bir şey olmadı. " Bunu daha çok ağzında mırıldandı gibi. " Korkacak bir şey yok, topla eşyalarını yolda konuşuruz. " deyip ondan bir cevap bile beklemeden gitti.
Zümrüt hiçbir şey anlamasa da kapıyı kapatıp hala elinde tuttuğu çiçeklerle içeri girdi. Gördükçe sinirleri bozuluyordu, o yüzden rastgele bir yere bıraktı. O şerefsize haddini bildiremeden gittiği için zaten bazı şeyler içinde kalmıştı.
Çiçekleri yatağın üzerine bırakıp dolabına yöneldi, eşyalarını gelirken getirdiği valize sokmak için üstün bir çaba harcadığını söylemeye gerek yoktu. Altı üstü birkaç parça kıyafet ve ayakkabı almıştı oysa, neden sığmamak için bu kadar uğraşırlar ki? En son çıktı valizin üzerine, ezilen ayakkabıları düşünmemeye çalışarak üstüne basa basa çekti o fermuarı. Patlamazdı inşallah.
*
*
*
*
Hala bekliyordu, adam gidiyoruz toplan demiş ve çekip gitmişti. Zümrüt toplandı, aradı hatta ama telefona bakan yoktu, aldı eline koca valizini tıngır mıngır dayandı kapısına açan yoktu, herhalde lobiye inmiştir deyip arkasından patladı patlayacak durumda olan valizini çeke çeke aşağıya indi yine kimsecikler yoktu. Ve Zümrüt bir anda gelen üşengeçliğinden attı kendini lobideki koltuklara, yarım saattir oturuyordu ama ne gelen vardı ne giden. Yerinde dikleşip şöyle bir etrafa göz atacaktı ki telefonu çaldı. Daha yeni aklına gelmişti herhalde." Zümrüt!"
Oww, aslan kükredi.
İyi de şimdi Zümrüt ne yapmıştı ki yine ona patlıyordu bu adam, oysa masum masum oturuyordu şurada kedi gibi, hem haber vermeden ortadan kayboluyordu, hem ona patlıyordu. " Efendim." Sesi açık açık bıkkınlık içeriyordu.
" Neredesin kızım sen, odana geliyorum kapı duvar. Neden odanda değilsin?" Bu nasıl bir sinir böyle, elinde olsa hattın diğer ucundan elini uzatıp boğazına yapışacaktı.
" Aşağıda lobide bekliyorum. Hazırlan gidiyoruz dedin çektin gittin. İnsan bir saati söyler ne bilim odada bekle der, ama yok ben zaten münecimim ya gözlerinden anlarım ne demek istediğini. Aradım açmadın, aldım valizimi odana geldim kapıyı açan yok, bende aşağıdasındır diye indim. Ne suçum var şimdi benim ha, ne suçum var. Yeter ya, saygıda bir yere kadar, başkalarına sinirlenip sinirlenip benden çıkarma sinirini. Neyim ben, senin stres topun mu? Sana ulaşmaya çalıştım, ulaşamadım. Şimdi de aşağıda bekliyorum bir zahmet sevgili abicim(!) sen her neredeysen gel çünkü ağaç oldum meyvelerimi yedim bitirdim." deyip yüzüne kapattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Şeytan (Tamamlandı)
General FictionHayatın ondan çaldıkları kadar verdikleri ile de yetinmeyi öğrenen, biraz deli, çokça zeki, yeri geldi mi çatlağın teki...Küçük bir şeytan işte.