Zümrüt yaklaşık yarım saattir bu otele geldiğinden beri yapmayı en sevdiği şeyi yapıyordu. Evet, sizin de tahmin edebileceğiniz gibi hayatının en yumuşak, en rahat yatağında keyif yapıyordu. Hele şu yastığın güzelliği yok muydu, kuş tüyü resmen.
Mutlu mesut sırt üstü dönüp tavana baktı, şu an aklında iki soru vardı.
1. Mirhan' dan bu yatağın aynısını istese gözünde nasıl biri olurdu ya da aynısını alır mıydı?
2. Mardin' deki yatağına haksızlık etmiş olur muydu?
"Off." İkisi de olmazdı ki, ne gidip ben bu yataktan istiyorum diyebilirdi ne de ona yıllarını veren yatağından vazgeçebilirdi. Kıyamazdı ki ona. Sonuçta az tepinmemişti üstünde.
Zümrüt' ün bol yataklı düşüncelerini yatağın içinde bir yerlerden yükselen telefonunun zil sesi böldü. El yordamıyla telefonu bulduktan sonra kapanmaya yakın açıp kim olduğuna bile bakmadan kulağına götürdü.
" Alo"
" Zümrüt hazırsan kahvaltıya inelim." diyen Mirhan' ı sesinden tanıdı.
Saat kaç olmuştu ki? Telefonu hızlıca kulağından çekip kontrol etti, saat 10 olmuş o hala bilmem nerenin prensesi gibi yatakta bir sağa bir sola dönüyordu. " Sen in kahvaltıya Mirhan abi, benim az işim var geliyorum hemen."
" Tamam ama acele et işlerim var, ayrıca inerken kimseyle konuştuğunu görmeyeceğim. Direk yanıma gel."
Sanki Zümrüt biriyle konuşsa görecekti ya. Hem kiminle konuşabilirdi acaba? " Tamam" deyip kapattı. Bu tamamın altında neler yatıyor Mirhan bey, dua etsin de Zümrüt saygısından açamıyordu ağzını.
Adam zaten dünden beri bir değişikti, acayip tersine gidiyordu. Tamam, dün gece sırf onu sinir etmek için öyle bir elbise giymiş olabilirdi ama ondan da hiç öyle tepkiler beklemiyordu açıkçası. Hiç olmadı onu gördüğünde direk odaya geri çıkartır diye beklemiş hatta sırf bunun için yedek bir elbise bile almıştı ne olur ne olmaz diye.
Gerçi nasıl unuturdu, Mirhan' ın koluna adeta bir sülük gibi yapışan o çakma sarı saçlı ve giyinmeyi unutan yellozu. Ona attığı bakışlardan sinsilik akıyordu resmen, pis yılan. Yanındaki yarı çıplak kadından gözü Zümrüt' ü görecek değil ya. Kısa tanışma faslından sonra Mirhan' la gecenin ilk dansını yaptıklarında sormuştu elbisenin hesabını. Dans bittikten sonra adı lila mıdır leylak mıdır her ne boksa işte o sarı cadı gelmişti yanlarına, yanındaki şirketin iş ortağıyla. Sonrada zaten tekrar koluna yapıştığı Mirhan' ı götürmek için bin dereden su getirmiş, bahanesini ortaya atıp çekiştirip götürmüştü.
Neymiş, Zümrüt küçük müymüş, yalnız kalamaz mıymış. Mirhan ile kol kola girip giderlerken arkadan o sarı saçlara yapışıp 'benim o' dememek için zor tuttu kendini. Aldı götürdü pis yelloz, o da mecburen yanındaki sırıtık herife kalmıştı iyimi. Zaten geldiğinden beri gözünü üzerinden çekmemişti, birde o karizmatik olduğunu düşündüğü ama kesinlikle ola ola kerizmatik olabildiği suratına yapışmış gülüşüyle ona bakıp durmuştu.
Giden gelmiyormuş zaten. O sarı yelloz götürmüştü adamı ve bir türlü gelmek bilmemişlerdi. Yanındaki adamdan kurtulmak için 'bunaldım biraz hava alacağım' diyerek izin istemişti ama yapışkan herif 'sizin gibi bir bayanı yalnız bırakamam' diyerek peşine takılmıştı. Belki yalnız kalmak istiyordu, neydi bu ısrar canım.
Bir saat boyunca yok şöyle güzelsiniz, yok böyle zarifsiniz, adam yürümeden koşmaya başlamış, çapkınlıkta zirve yapıp elbisenin dantellerinden görünmeyen bileğine bile iltifat etmişti inanabiliyor musunuz? Bu adam şirket ortaklarından olmayacaktı ki Zümrüt onun anasından emdiği sütü burnundan getirmez miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Şeytan (Tamamlandı)
General FictionHayatın ondan çaldıkları kadar verdikleri ile de yetinmeyi öğrenen, biraz deli, çokça zeki, yeri geldi mi çatlağın teki...Küçük bir şeytan işte.