5. Bölüm

23.4K 1.2K 34
                                    

Alışamıyordu... Annesinin yokluğuna, babasını bir daha göremeyecek oluşuna alışamıyordu. Köyde bir arkadaşı vardı adı Suna, annesi ölmüştü onunda, babası, abisi ve iki ablası vardı. Annesi ne zaman onu Zümrüt ile oynarken ya da yan yana görse gelip saçlarını okşardı, oda her seferinde gözleri dolu dolu bakardı annesine. Bazen de kendini tutamaz annesi gider gitmez ağlardı sessizce. Annesizlik böyle bir şey miydi?

Peki ya küçük Zümrüt kime anlatacaktı bundan sonra dertlerini, kim can kulağı ile dinleyecekti onu, kim kollarına sarıp uyuyacaktı, hangi birine ağlayacaktı?. Annesine mi, babasına mı, kimsesizliğine mi? Hangi birine ağlaması gerekiyordu?

Uyuduğu kısa kısa uykular boyunca rüyalarında hep annesi vardı, babası vardı. Gözlerini tek başına uyuduğu bu karanlık odaya açmak her seferinde küçük kalbine görünmez bir darbe indiriyordu. Her gözünü açtığında evinde, annesinin kollarında uyanmayı diliyordu ama ne çare. Biliyordu. Onlar artık yoktu ve asla da olmayacaklardı. Yine yalnız, yine kimsesiz, annesiz, babasız. Kaç saat boyunca ağladı bilmiyordu, gözlerinde yaş bile kalmamış olabilirdi, sadece küçük, sessiz hıçkırıkları vardı onun.

Hastaneden çıktığı günü hatırladı. Bir eli artık olmayan saçlarına giderken dudakları titredi, ağlayacak gibi oldu bir kez daha. Fatma hanım ağanın onu hemen sarıp öptüğünü hatırladı, tıpkı annesi gibi. Onlarda konuşmaya çalışmıştılar ama dinlemedi ki hiç, konuşmakta istemiyordu. Bundan sonra ne yapacaktı, gidecek yeri yoktu ki.

Konağa ikinci kez geldiğinde hanım ağa elinden tutup içeri götürmüş ve bir odaya çıkarmıştı onu. Önce banyo yaptırmış, banyodan sonra bir pantolon ve tişört giydirip, başından öpüp yine elini tutarak aşağı terasa indirmişti. O konaktaki ilk akşam yemeğinde havada süzülen cansız bir beden gibiydi, verdiği kayıpların ağırlığı altında eziliyordu küçük ve güçsüz bedeni.

Yemekten sonra hanım ağanın onu aynı odaya çıkarıp, üstünü değiştirdiğini, uyuması için çok yumuşak bir pijama takımı giydirdiğini hatırladı. Ve ona söylediklerini...

" Zümrüt, güzel gözlü kızım biliyorum acın büyük ama elden ne gelir. Bak ben ve Haşim ağan artık hep yanındayız ve sende artık bu konağın kızısın. Belki ben annenin yerini tutmam ama ben seni kızım yerine koydum. Benim hiç kızım olmadı, sen de istersen ben sana öz kızım gibi bakarım. Ben annen olurum, Haşim ağan da baban olur. Emin ol güzel kızım oda seni çok sevdi. Şimdiden kızı belledi seni. Sana hemen bize anne baba de demiyorum ama seni sevmemize izin ver olur mu kızım. Yalnız olduğunu sakın ha düşünme, biz her zaman yanında olacağız senin. Hem artık 3 tane de abin var. Onlarda çok sevecek seni, hep bir kız kardeşleri olsun istediler ama kısmet olmadı. Artık sen varsın, bak nasıl el üstünde tutacaklar seni."

Hanım ağanın büyük bir heves ve heyecanla anlattıklarını aynı ruhsuz ifadeyle dinlemişti, o bunları istemiyordu ki. Anne ve babasını, küçük ama mutlu olduğu evlerini istiyordu. Kendi anne babasından başkalarına anne baba diyebilir miydi? Bilemedi, bu düşünce imkânsız gibi geldi o an gözüne. Tek anladığı şey ise artık bu konakta yaşayacağıydı. Buna sevinmişti azda olsa, çünkü artık ne gidecek bir evi ne de bir tanıdığı vardı. Ondan cevap bekleyen kadını cevapsız bırakmıştı o gece. Yine de aldığı karşılık güzeldi, şefkatliydi.

" Kendini zorlama güzel kızım hadi uyu, olurda gece uyuyamazsan ya da gece korkarsan benim odam alt katta. Ama konakta dolaşamam dersen hemen yan odana bizim kızlardan birini yerleştireceğim. Bir şey olursa kapısını çal yeter, o bana haber verir tamam mı kızım? "

Başımı olumlu anlamda sallamıştı sadece. Gece gördüğü kabuslar yüzünden yataktan fırlamıştı her defasında. Anne ve babasının, o silahların sesleri hala kulaklarındaydı. Her seferinde çıkıp yan odanın kapısını çalmak istese de vazgeçti her defasında.

Konak ve hastane arasında geçen günlerden sonra da devam etmişti bu durum. Bu son iki gecedir de hanım ağa onunla uyuyordu. Onunla uyurken daha az görüyordu o kabusları. Aslında onlarla konuşmak istiyor ancak nasıl konuşması veya ne söylemesi gerektiğini hiç bilmiyordu.

Hanım ağam her şeyiyle ilgileniyordu. Ona her an sevgiyle yaklaşıyor ihtiyacı olan her şeyi düşünmeden alıyordu ve konakta ki her şeyi anlatıyordu, herkesi bir bir tanıtmış onu da kızım diyerek öne sürmüştü. Dün akşamda uyumadan önce "abilerini anlatmamı ister misin?" diye sorduğunda sadece meraktan onaylamıştı onu.

3 tane oğlu varmış. İkisi ikizmiş ve ondan 3 yaş büyüklermiş. Birinin adı Ahmet diğerinin adı da Mehmet' miş. En büyüğü ise 19 yaşında ve üniversite okuyormuş başka şehirde. İkizlerde onun yanına gitmişler tatil yapmaya, üçü beraber dönecekmiş. Anladıkları bunlardı, o anlattıkça uykusu gelmişti Zümrüt' ün.

Daha sonra ise ona neden hiç kızları olmadığını, neden onu bu kadar sevdiklerini anlatmıştı. Hatta anlatırken birkaç gözyaşının aktığını da görüp üzülmüştü onlar için, bir yandan da konakta ki herkesin neden bu kadar üzerine düştüğünü anlamıştı. Ona kötü davranan bir kişi bile yoktu konakta. Konağın nerdeyse her yerini öğrenmişti ve çalışan çoğu kişiyi tanımaya başlamıştı artık. Yavaş yavaş alışacaktı bu konağa da, içindeki insanlara da.

Konakta günler çabuk geçerken hanım ağayı da Haşim ağa' yı da çok sevmişti Zümrüt, biçare yaralı ruhuna ilaç gibiydi bu karı koca. İkisi de üstüne titriyorlardı. Tüm gün hanım ağa onu bir an olsun yanından ayırmazken, akşamları da sürekli Haşim ağanın yanındaydı. Dün akşam konağa geldiğinde mutfaktan sesini duymuştu Zümrüt. " Nerde benim kızım?" demişti. Kısacık bir an da olsa babası sanıp çok mutlu olmuştu ama yine de üzülmedi çünkü onu gerçekten sevip kızları gibi gördüklerini anlamıştı artık. Alışıyordu. Acıları hala tazeydi ve kendine sığınacak bir liman arar olmuştu.

Yine bir akşam yemekten sonra Haşim ağayla televizyon izledikten sonra hanım ağayla odasına çıkmıştı. Üzerini değiştirip birkaç gecedir olduğu gibi beraber girmişlerdi yatağa. Ancak gece bir ara dışardan gelen seslere uyanmış, bir süre seslerin kesilmesini beklemişti. O ara hem uykusu kaçmış hem de az yemek yediği için karnı acıkmıştı.

Sesler kesildikten sonra biraz daha bekleyip yavaşça çıktı hanım ağanın kucağından ve parmak ucunda yürüyerek kapıya varıp kendini odanın dışına attı. Sessizce merdivenlerden aşağı inip alıştığı yoldan ilerleyerek mutfağa girdi. Konak o kadar büyüktü ki, hele ki bu saatte konakta ki sessizlik korkuttu onu biraz. Hemen bir iki lokma yiyip odasına kaçmak istedi.

Mutfağa girip ışığı yakmadan buzdolabına ilerledi ve kapağını açtı. Açarken buzdolabının kapağındaki cam şişeler biraz ses çıkarıp onu iyice korkutmuştu ama olsun. Tam içine eğilip kaplardaki yemeklere bakıyordu ki biri kolundan tutup hızla çevirdi onu. O kadar çok korkmuştu ki ne sesi çıkıyordu ne de onu tutan adamın konuştuklarını anlayabiliyordu. Donup kalmış, dili lal olmuştu. Kalbinin sesi kulaklarında atıyordu. Bir süre sonra kalp atışlarım düzene girip korkacak bir şey olmadığına kendini inandırmıştı ki Haşim ağanın sesini duydu.

" Mirhan, bırak kızımı."

Mirhan... Şu şehir dışında okuyan en büyük oğlu mu?

Yine sesini çıkarmadan onların konuşmalarını dinlemeyi, daha doğrusu öyle yapmayı düşünüyordu ki bu şeytan kılıklı adam ona hırsız diyene kadar. Ne demekti hırsız. O kim oluyordu da ona hırsız diyebiliyordu. O sinirle ayağına tekmeyi geçirip çıkmıştı mutfaktan.

O sinirle odaya girip kapıyı çarparak kapatmıştı arkasından. Kapının sesine hanım ağa sıçrayarak kalkmıştı yataktan ve endişeli gözleri onu buldu. Kimseyle konuşacak durumda değildim, zaten konuşmakta istemiyordu. Artık ne kadar olduysa sert adımlarla yatağa gidip içine girdi. O ara hanım ağa sürekli ne olduğunu, iyi olup olmadığını sorup duruyordu. Zümrüt' ün düşündüğü tek şey ise o tekmenin çok hafif olduğuydu, hiçbirine cevap vermeyip kapadı adı gibi zümrüt yeşili gözlerini.

" Şeytan suratlı, ne olacak."

Seslimi söylemişti bunu? Aahh, siniri geçecek gibi değildi, sıkı sıkı yumdu gözlerini. Birkaç dakika sonra kapının kapanma sesini duyduğunda bile açmadı. Hala ona hırsız derken ki sesi ve bakışları aklındaydı. Ne demişti hanım ağa, onlar senin abilerin mi demişti. İstemiyordu böyle abi falan. Abisi falan değildi ve olmayacaktı artık. 


Küçük Şeytan (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin