Ne yapacağım ben? Neden gittin ki anne ya. Ay durdu, kalbim kesin durdu. Dayanamadı tabi bu tempoya. " Önce şu çorbanı iç canım." Bana canım dedi, bana dedi. Nerede 1 hafta önceki cesaretim, nereme kaçtı.
" Aç güzelim ağzını. " Yerim ya bir de elleriyle yediriyor. Offf ne saçmalıyorum ben, kaşığı tutacak el mi var bende.
Sessiz geçen çorba içirme boyunca onun gözü sadece kaşık ve ben arasında gidip geliyordu, ben ise bu süre boyunca onu süzdüm. Uzun süredir kesilmemiş sakalları, çökmüş ve morarmış göz altları uzun süredir uykusuz olduğunu bas bas bağırıyordu, çorba içirmek için yaklaştığında burnuma dolan ter ve sigara karışımı koku beni hiç rahatsız etmiyordu, yüzü oldukça çökmüş o bir hafta önceki adamdan eser yoktu, uzun sakallar ve solmuş yüzüyle bir haftada 3 yaş yaşlanmış gibiydi. Bu haline bir tarafım çok üzülse de diğer tarafım benim için bu kadar endişelendiği için sevinç çığlıkları atıyordu. Gerçekten o sayıkladı ve sevdiği kişinin ben olduğuma hâlâ inanamıyorum. Oysa daha bir hafta önce onun sevgisini kazanmak için uğraşırken şimdi beni sevdiğini bildiğim halde ondan köşe bucak kaçmak istiyordum. Salak mıyım neyim.
" Yeter, doydum."
" Biraz daha yeseydin güzelim, bak daha yarısı duruyor."
Çorba kalsın sen git. Bir şey yapmam lazım ama ne, yalnız kalıp hemen kızları aramam gerekiyor ve bunun içinde Mirhan' ı bu odadan göndermem gerek. Bakim. Vallahi de hiç gidesi yok gibi.
"Zümrüt" Mirhan' ın bana doğru yaklaşan elini ve de o yakışıklı suratını gördüğümde bir anda içimde oluşan panikle alçıda olan ayağımı sanki sağlammış gibi hızla kendime çektim. Sonuç mu? Ayağımı kesmişler gibi saplanan ağrı, dizimin tepsiye çarpmasıyla tam göbeğime dökülen sıcak çorba ve benim konağı inleten çığlığım. Hay ben benim ağzıma sıçayım. Ne bokuma panik yapıyorsun Zümrüt, ay anam ayağımı kesiyorlar sanki.
" Ne yapıyorsun Zümrüt!" Ben biliyor muyum sanki ne yaptığımı. Ahh, ayağımın ağrısından konuşamıyorum bile, utanmasam çocuk gibi tepineceğim şimdi. Duy sesimi anne.
Mirhan benim aptallığımdan sonra hızla yatağa dökülen eşyaları tepsiye koyup bir kenara resmen fırlattı. Şimdi ne yapıyor hadi tahmin edin. Göbeğime üflüyor. Benim. Göbeğime. Üflüyor. Hemde çıplak göbeğime. Yanıyorum ama çorbadan değil galiba.
Mirhan hâlâ göbeğimi bir yandan temizlemeye çalışıp bir yandan üflerken ve ben neden hâlâ o çığlığımdan sonra bir Allahın kulunun bakmaya gelmediğini düşünürken bir şey oldu. Tam göbeğimde sıcak ve yumuşak bir dokunuş hissettim ve hemen tüm bedenim kaskatı kesildi. Mirhan benim göbeğimi mi öptü az önce? Ben daha onun nefesini tenimde hisseder hissetmez tuttuğum nefesi bile bırakamamışken ikinci bir öpücük daha geldi ve bu sefer daha uzun kaldı. Allahım yanıyorum, sıcak çorbada neymiş siz hiç Mirhan tarafından öpüldünüz mü? Öpülemezsiniz zaten, o benim kocam, sadece beni öpebilir.
Tuttuğum nefesi bırakıp gözümü diktiğim kapıdan çekip başı hâlâ göbeğimin önünde ve her an tekrar öpecek gibi duran Mirhan' a çevirdim ve direk göz göze geldik. Tepki vermemi mi bekliyor? Sen devam et kocacığım.
Ay çok fena bakıyor bu bana, ikimiz de sadece nefes alarak gözlerimizi birbirinden çekmezken Mirhan bir kez daha dudaklarını göbeğimle birleştirdi. Yanıyorum be adam, ay hangi aydaydık biz, bu odaya klima şart çok sıcak.
Ben kızardığına emin olduğum yüzümle ve her an yataktan kendimi atacakmış gibi bir tedirginlikte ona bakarken Mirhan büyümüş göz bebekleri ve dudağının bir kenarı hafif kalkmış bana çapkın çapkın bakarken artık ümidi kestiğim annem ve Hatice abla kapıyı çalma gereği bile duymadan odaya dalınca ben şokla açılmış gözlerle bir annemlere birde hâlâ ısrarla kafasını açık göbeğimden çekmeyen Mirhan' a bakıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Şeytan (Tamamlandı)
General FictionHayatın ondan çaldıkları kadar verdikleri ile de yetinmeyi öğrenen, biraz deli, çokça zeki, yeri geldi mi çatlağın teki...Küçük bir şeytan işte.