Birazcık sağa döndü, baktı olmuyor birazda sola döndü. Bıraksalar akşama kadar yatağının içinde top gibi yuvarlanıp gider, her köşesinde uykuya dalardı. O derece seviyordu. Bu uyku ve yatak sevdasından hep başı belaya giriyordu ama bunlar yine de aralarındaki o çok güçlü görünmez bağı koparamazdı. Kollarındaki yumuşacık yastığına yüzünü gömdü. Alarmı susturalı nerdeyse 10 dakika olmuştu ama hala bir sağa bir sola top gibi yuvarlanıp duruyordu.
Kapının önündeki ayak seslerini duyunca artık kalkması gerektiğini düşünüyordu ama nasıl ayrılabilirdi ki bu yataktan. İzmir' de bile her zaman başkaları onu ayırırdı yatağından, hem de en acılı yöntemlerle. Uyandırmak konusunda uzman olmuşlardı sayesinde.
'Allah beni alacak adama sabır versin. Amin.' Diye aklından geçirirken hemen ardından, 'Çeksin köpek. Tanımadığı kızı alacaksa katlanacak.' diye tamamladı.
Ya Allah deyip yüz üstü yattığı pozisyondan önce biricik poposunu dikti havaya, sonra kollar ve bacaklar ve attı kendini arkaya. Sonunda oturur vaziyetteydi. Etrafına bakarken gözü yatağının karşısında duvara sabitlenmiş boy aynasına takıldı. Aman Allah' ım! Tipi kaymıştı.
Şu halini biri görse 'hortlak' diye acımadan sopayla girişirdi herhalde. Saç baş karışmış, kılık kıyafet desen... Ona söyleyecek bir şey bulamıyordu. Onu ancak güzel bir duş kendine getirirdi, şöyle buz gibi olanından. Biraz emekleyerek biraz sürüklenerek kendini banyoya attı sonunda. Soğuk suyun altında bedeni uykunun tatlı kollarından sıyrılırken konakta yaşadığı son 2 günü düşündü.
Tahmin edeceğiniz gibi o gece damda mutluluk dansını yaptıktan sonra ne kadar gidip Mirhan' ın boynuna atlamak istese de tabi ki de bunu yapmadı. Yapamadı. Ama yapmayı isterdi yani. Neyse. O gecenin sabahında 4 kişilik kahvaltı masasında sessizce kahvaltılarını yapmışlardı, evin diğer iki genç ağası bir süre daha gelemeyecekmiş konağa. Arkadaşlarıyla çiftlik evine gitmişler. Zümrüt' ta salaktı sanki, onların ne haltlar karıştırdığını anlamıyordu. Keşke elinde bir kanıt olsaydı da onları süründürseydi.
Tüm kahvaltı boyunca sapık gibi bir gözü Mirhan' ın üzerindeydi. Vicdansız bir kez bile başını kaldırıp bakmamıştı. Hayır yani insan bir bakar, bir göz kırpar, ne bilim bir şey yapar ki Zümrüt' te daha rahat olsaydı.
Kahvaltıdan sonra Mirhan babasına konuşacakları bir konu olduğunu söyleyip beraber babasının çalışma odasına kapandılar ve yarım saat boyunca o kapı hiç açılmadı. Ve Zümrüt o yarım saat boyunca tırnaklarını yiyemese de mutfaktan aldığı havucu tavşan gibi kemirdi. Babasının bu konuda ne yapacağını bilmiyordu, ayrıca Mirhan' ın da bu konuyu nasıl halledeceği konusunda gram fikri yoktu. Adamı tanımıyordu ve nasıl halledeceğini de haliyle kestiremiyordu.
O elindeki havuca kemire kemire şekiller verirken odanın kapısı açıldı ve o koca cüssesiyle Mirhan çıktı. Maşallah, anası ne güzelde doğurmuş.
Mirhan kapıyı kapatıp başını kaldırdığı gibi Zümrüt' le göz göze geldi ve gülümseyip başını sağa sola salladı. Sonuçta adamın ağzına bakıyordu, artık nasıl bir surat ifadesi varsa komik gelmiştir. Göz mü kırptı o? Sevinçle zıpladı. Sabahtan beri beklediği o hareketin onu bu kadar mutlu edeceğini tahmin edemezdi. Mirhan hem gülmüş, hem göz kırpmıştı. Yani diyordu ki sen rahat ol Zümrüt.
Öyle değilse bile görücünün iptal olduğuna emindi artık. Mirhan' dan sonra öğlene doğru babası onu çağırdı ve görücülerin bazı sebeplerden dolayı gelmeyeceğini söyleyerek önce içinde davul zurna çaldırmış sonrada beni evlendirmek için çok iyi bir aile bulduğunu ama henüz gelmeyeceklerini söyleyip o içindeki davulcu ve zurnacıyı adeta sopayla kovalamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Şeytan (Tamamlandı)
General FictionHayatın ondan çaldıkları kadar verdikleri ile de yetinmeyi öğrenen, biraz deli, çokça zeki, yeri geldi mi çatlağın teki...Küçük bir şeytan işte.