Hikayenin restorasyonlu halini okumak için profilimdeki; Bir Şansımız Olsaydı isimli hikayeye bekliyorum.
Keyifli okumalar ;
-
-
-
Sevmek Anlaşmak Değildir... |19. Bölüm |Mavi Kravatlı Çocuğun Yeşil Sütyenli Nişanlısı|
Anlaşılan gece on birden sonra denize girmek pek akıl karı bir iş değilmiş. Ama doğrusu o gece aklımla düşünmüyordum. Aslında o sırada pek düşünmüyordum bile. Ama düşünmeliydim çünkü daha tam iyileşememişken şimdi bir de üşüttük! Evet, sadece ben de değil; Harun ve ben hasta olduk. Hem de en ateşlisinden! Karşılıklı çekyatlarda sırayla hapşuruyor, sulanan gözlerimizle karşıyı zor görüyorduk. Ve sebebi de bendim... Böyle bir şeye sebep olmak istemezdim ama o an ki şartlar ışığında yaptıklarımdan pişman da sayılmazdım. Zırıl zırıl ağlamaktansa ayağa kalkmak için bulduğum dala tutunmuştum, Evet bunu yaparken serin suya girmek aptallıktı ama... En azından yaşamaya devam ettiğimin de bir kanıtıydı.
Her neyse. Yakın zamanda başıma gelenlerden ötürü bir süre kendimi toparlayamayacağımı, yatakta zırıl zırıl ağlayacağımı düşünüyordum. Ve evet, yatakta zırıl zırıl burnumu çeksem de sebebi ne büyük mutluluktur ki beni terk ettikten sonra bir anda sürpriz yumurtadan çıkarcasına nişanıma gelen teyzem değil, üşütmeydi. Ayrıca, beş yaşını geçmiştim; kaybettiğim sürpriz yumurta için ağlayacak değildim.
"Kafam ağrıyor!" Harun'un sesi ile yüzümü buruşturup yatakta döndüm. "Hepsi de senin suçun, kızım komşum olmayı kabul ettiğini illa soğuk suda mı söylemeliydin?!"
Hastalıktan her daim karıncalanan kolumu havaya kaldırıp, "Lütfen," diye mırıldandım. "Sesimizi kısalım. Kafam çatlıyor!" Tanrı'mmm... Konuşmak resmen kafamı kesmeye eş değerdi. Bu nasıl ağrıdır yahu?
Sessizlik istiyordum. Sukunet... Çıt çıkmayan ferah bir ortammm... Derken kapı deli gibi çalmaya, gelen her kimse divane gibi arandığım sukunetten beni afaroz etmeye geldi. Yüzümü buruşturup yatakta doğruldum. Harun eli ile 'benden pas' işareti yapınca kapıyı açmakta bana kalmıştı tabii. Attığım her bir adım kafamda mehter yürüyüşüne sebep olurcasına bir etki bıraktığından avuç içlerimle şakaklarımı bastırdım ve nihayet kapıya ulaşabildiğimde bu işkence bittiği için kendimi anında yere atıp uyumak istedim.
"Anne?" Gözetleme deliğinden gördüğüm Nazan hanımdı ve doğrusu yakın bir zamanda onu göreceğimden şüpheliydim. Son zamanlarda yaşadıklarımız sağ olsun Aktan'ların hiçbiri ile uzun süre karşılaşmam sanıyordum.
"Ah," dedi içeri girip ceketini portmantoya asarken. "Barış'ın söylediği kadar varsın." Barış'ın söyledikleri nelerdi bilmiyordum ama salya sümük hasta olduğumuzu bildiğini biliyordum. Görünüşe göre haber veren de oydu. Ağrıyan göz oyuklarıma avuçlarımı bastırırken,
"Biraz hasta olduk işte..." diye mırıldandım. Kadın destek olmak amacıyla elini belime yerleştirmiş ve beni yatak odasına yönlendirmişti. "Ama," dedim cılız bir şekilde. Lanet olsun! Hastayken konuşmak neden bu kadar sancılıydı? "Biz içeride yatıyorduk."
"Ne?!" Nazan hanım inanamazmış gibi duran mimiklerle beni odaya iterken devam etti. "Sen hemen yatağın içine giriyorsun bende Harun'u yanına gönderiyorum. Koltukta hastalık mı atlatılır canım!" Söylene söylene içeri yönelen kadının arkasından saf gibi bakakaldım. Verecek başka bir tepkim yoktu nitekim... Tanrı'm resmen hastalık kaleyi içten fethetmiş, düşünecek organlarımı ele geçirmişti. Bu saftirikliğin başka açıklaması olamazdı değilse.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevmek Anlaşmak Değildir...
ChickLitNaz sadece biraz kötümser, realist, az buçuk felaket tellalcısı... Kısacası tam bir bela mıknatısı. İroni fabrikası bir adam... Ve okumak için yollara düşen sivri dilli, yetim bir kız. Naz tekeri patlak, yaşlı bir kamyonda ve kader hep yokuş aşağı s...