Hikayenin restorasyonlu halini okumak için profilimdeki; Bir Şansımız Olsaydı isimli hikayeye bekliyorum.
Keyifli okumalar ;
-
-
-
Sevmek Anlaşmak Değildir... |41. Bölüm Hesap Ödeme Vakti!| Part 2
"Naz, geldin mi?" Aindrio önüne katarak içeri getirdiği kırklı yaşlarının ortasındaki adam ve elinde koca bir fincan çayla içeri girdiğinde şaşırdım. Evdeki misafirin daha çok yirmili yaşlarının başında ve beyaz tenli, maviş bir erkek olması gerekiyordu çünkü. Bu adam ise olabildiğince esmer, kara gözlüydü. Ve yirmili yaşlarında olmadığı da aşikardı. Uzun boylu, geniş alınlı, alnı yaşanmışlıkların çizgileriyle dolu, dar çeneli ama geniş, pembe dudaklı bir adamdı. Belli ki dişlerini yaptırmıştı çünkü bir insan evladının dişleri yaratılıştan o denli düzgün olamazdı. Elleri büyüktü ama ince parmaklara sahip değildi. Yaşına rağmen taktir edilecek bir kas yapısı vardı. Çıplak elle bir insanı boğabilirdi. Bunun ötesinde koyu lacivert takım elbisesinin içine giydiği yağ yeşili gömleği ile etkileyici bir duruşu vardı. Aindrio öğrendiğim kadarıyla bir kaptandı ve teyzemle de on üç yıl önce mavi yolculuk seyahatlerinin birinde tanışmıştı. Her nedense Sıla'nın tohumlarının o seyahat sırasında atıldığını düşünüyordum. Öte yandan, çapkın bir kaptanın nüfuzlu birine benzeyen böylesi bir adamla ne işi olurdu ki? Belki de bir otel sahibiydi ve Aindrio'yu işletmesinde kaptan olarak görmek istiyordu. İç geçirip ayağa kalktım. Adamın elini sıkarken gülümseyerek
"Hoş geldiniz." Dedim.
Adam tebessümle karşılık verdikten sonra Aindrio'ya dönüp teşekkür etti. Adamın sonraki hamlesinin kapıya yönelmek olmasını bekliyordum ama oturmamı işaret edip karşımda kurulunca kaşlarımı çatmaktan alıkoyamadım kendimi. Aindrio odadan ayrılırken bana bakıp "Ergin bey," Deyip başparmağını havaya kaldırarak göz kırptı. "iperoha." Kaşlarımı daha beter çatarken önceden duyduğum bu ismi zihnimde taramaya başladım. Daha önce duyduğuma emindim.
"Ergin?" dedim sorumu sessizce kendi kendime mırıldanırken. Sonra hatırladım. Ellerimden kan çekilirken dişlerimi birbirine bastırıp sakin kalmaya çalıştım. Bu ismi sadece iki kez duymuştum. Biri Poyraz'dan dökülmüştü diğeri de Harun dededen. Ergin Mina'nın dayısıydı ve dedenin anlattığı kadarıyla Aktan'lardan pek hoşlanmıyordu; Harun onun adını duyduğu anda taş kesilmiş ve sanki bir sorunla karşılaşmışçasına telaşlanmıştı. Oysa karşımda oturan adamın korkunç tek tarafı dudaklarındaki sinsi gülümsemesiydi.
Burada ne işi vardı ve ben korkmalı mıydım?
"Tanışalım mı?" diye sordu ben bir tepki vermeyince. Planlanmış bir günün içinde yürüyor gibi rahattı. Sanki sonraki adımın hangi tarafa ne büyüklükle atılacağını biliyordu.
"Seni tanıyorum." Dedim kupkuru bir sesle.
"Biliyorum." Dedi çabucak. Belki de gerçekten tüm hamleleri biliyordu.
"Peki ne için buraya geldin?" diye sordum tüm ipleri elinde tutan adama. Hızlıca alt dudağını okşayıp bacak bacak üstüne attı. Kırk küsür bir yaşındaki adama oranlı oldukça karizmatik bir hareketti.
"Senden mi?" diye sordu gözlerime bakarak. Tehdit edildiğimi hissediyordum. Tehlikede olduğumu. Saf bir kuzu gibi kurdun gözlerine baktığımı. "Senden benimle gelmeni istiyorum. Gerisini Harun halledecek." Dedi ayaklanıp. Bu işin Harun'la bir bağlantısı olduğunu anlamalıydım. Kapıda lüks bir araba varsa iş dönüp dolaşıp ona varmıyor muydu zaten? Öte yandan... Harun'u bile iliklerine kadar geren bu adam, benden ne istiyordu ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevmek Anlaşmak Değildir...
Literatura FemininaNaz sadece biraz kötümser, realist, az buçuk felaket tellalcısı... Kısacası tam bir bela mıknatısı. İroni fabrikası bir adam... Ve okumak için yollara düşen sivri dilli, yetim bir kız. Naz tekeri patlak, yaşlı bir kamyonda ve kader hep yokuş aşağı s...