Hikayenin restorasyonlu halini okumak için profilimdeki; Bir Şansımız Olsaydı isimli hikayeye bekliyorum.
Keyifli okumalar ;
-
-
-
Sevmek Anlaşmak Değildir... |16. Bölüm Allah'ın Emri, Peygamberin Kavli ile Karım Olur Musun Naz?|
Harun gerçekten inanılmazdı. Sabah önce şirkete ardından eve, evden okula okuldan sonra tekrar eve gelmiş; duş alıp çanta hazırlamıştı. Sadece kendi çantasını da değil üstelik benim çantamı da hazırlamıştı. Bu etkileyiciydi. Yani doğrusu etkilenmeliydim ama hislerimde ki yoğunluk başka tarafa doğru toplanmıştı.
Çantanın içine bakmadım. Küçük bir sırt çantasıydı ve açık kalmış fermuarından sarkan sütyen kopçama bakılırsa utanmam gerekiyordu. İç çamaşırlarımı karıştırmıştı... Karıştırmakla kalmamış bir tanesini benim için hazırladığı çantaya koymuştu!.. Tanrı'm... Gerçekten utançtan ölmek istiyordum; onun benim iç çamaşırlarıma bakıp birisini çantaya koymak için seçmeye çalışan halini hayal ettim de... İşte bu yüzden Harun'un inanılmaz olduğu kısma gömülü kalamazdım çünkü adam sütyenimi avuçlamıştı! Hem de yeşil olanı. Fosforlu yeşil olanı!.... Beyazı, siyahı, bordoyu eline alıp bakmış ardından yeşili eline alıp zaferle gülümsemiş olmalıydı. Yüzümü saçlarımın arasına gömüp çantamı göğsüme bastırırken içimden lanet ettim. Her zaman benden bir adım önde olması şart mıydı? Kabul, bu bir yarış değildi ama ne bileyim elimizde birbirimize karşı bir şeyler olunca sanki bir adımda önde gibi hissediyorduk. Aptallık işte. Ama bundan daha kötüsü şu ki, bu sefer elinde tuttuğu koz benim utanmamı gerektirecek cinstendi.
Koltukta iyice yere çökerken kafamı cama çevirip bir dirseği cam kenarına yaslanan Harun'un durmaksızın gülümseyen suratının esaretinden kurtardım kendimi. Her an o biçimli dudakları açılabilir ve iç çamaşırıma dair alaycı bir yorumda bulunabilirdi ki bu kesinlikle olmasını istediğim bir durum değildi. Dudaklarımı kemirirken bir yanda ayağımla yere ritmik vuruşlar yapıyordum. Sonunda ilk konuşan o oldu.
"Sana bu soruyu ilk soruşumu hatırlıyorum da, daha dün gibi inan." dedi usulca. Ama sessizliği ciddiyetinden falan ya da konunun ehemmiyettinden değildi. Yapacağı müziplik sihirli bir hal alsın diye önceden dramatize etmekti durumu düpedüz. Kaşlarımı çattım. Oyun bile oynuyor olsa bunu ne için yaptığını merak etmiştim doğrusu.
"Hangi soru?" diye sordum çantayı sıkı sıkı kavrayarak.
"Neyin var senin?"
"O soruyu zaten dün sordun!" Kafamı çantaya gömdüm. Sorusu bir yana cevabı düşünürken tüketmişti beni. Benim neyim olmasın ki? diye geçirdim içimden. Sütyenimi avuçlamışsın. Daha neyim olmasın ki?...
"Hey," Harun saniyenin onda biri kadarında bana bakıp tekrar yola dönerken, eliyle çenemi yakaladı. "Bu sefer adam gibi soruyorum. neyin var senin?"
Ne diyebilirim? Bu sefer gerçekten bir centilmen gibi sormuştu. Gözlerimi irice açarken başımı omzuma yatırdım.
"Çantayı," dedim ihtiyatla dudaklarımı yalayıp. "Sen mi hazırladın?"
"Neden? Bir eksiği yok ya?" Hayııır... diye inledim içimden. Sadece biraz fazla yeşil. Omuz silkerken başımı düzeltmiş ve konumumu dik bir hale sokmuştum. Derin bir nefes verdim ciğerlerimden. O sırada ise Harun biraz daha hızlanmıştı. Yıllar boyunca bir erkek olmanın avantaj olduğunu düşünen yanım sağ olsun, silahlara, motorlara ve hıza ayrı bir ilgim vardı ama Harun güç gösterisi yapar gibi hızını 110 km'nin üzerine taşımaya niyetlenmişti. Üstelik yeşil sütyenim sağ olsun, gerginlik had safhadayken hıza tahammül edemiyordum sanırım. "Çantanda ki eksik ne?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevmek Anlaşmak Değildir...
أدب نسائيNaz sadece biraz kötümser, realist, az buçuk felaket tellalcısı... Kısacası tam bir bela mıknatısı. İroni fabrikası bir adam... Ve okumak için yollara düşen sivri dilli, yetim bir kız. Naz tekeri patlak, yaşlı bir kamyonda ve kader hep yokuş aşağı s...