Hikayenin restorasyonlu halini okumak için profilimdeki; Bir Şansımız Olsaydı isimli hikayeye bekliyorum.
Keyifli okumalar ;
-
-
-
Sevmek Anlaşmak Değildir... |38. Bölüm Nerede Bu Kız? Kiminle?...|
-Naz-
Birisi bir gün gelip de bir barda gelinlikli bir kızın sabahtan geceye kadar oturduğunu göreceksin dese milyonda bir ihtimal verirdim. Eğer o birisi tekrar gelip o gelinin ben olacağımı, yüzümün gözümün ağlamaktan helak olacağını söyleseydi bunun milyarda bir bile olmayacağını söylerdim ama Tanrı'nın esprili bir mizacı olmalı. Bitkin, kırmızı gözlerle barın arkasında ters asılmış olan şişelere boş boş baktım. Ne kadar acı çektiğimi ya da bu acının beni öldürmeye sürüklediğini anlatmaktan vazgeçtim. Şurada, onca insanın tam ortasında gelinlikle oturmanın ne kadar rezilce olduğunu umursamayı da bıraktım. Her giren insanın beş dakika boyunca beni dikizlemesini, kimilerinin çaktırmadan fotoğraf çekmeye çalışmasını görmezden gelmeyi tercih ettim. Sakin değildim. Sakinliğimden pusup kalmamıştım. Sadece... Ölü kadınlar konuşamazdı, hepsi bu...
Hayat çok garipti. Hani denir ya, iki dakika sonra yaşayıp yaşamayacağımız bile meçhul diye, hayır. Garip olan bu değil. Ölüm, hak bence. Kimileri için divaneler gibi arzulanan bir hak hemde! Garip olan, bir canın, bir hayatın, bir ömrün yok olmasının ardından devam eden döngü. Onca insan burada tepiniyor, çılgınlar gibi eğleniyor, kimileri aşk sandıkları basit duygularla birbirini öpüyor, kimileri ise işe duygu karıştırmadan, karnını doyurmak gibi sevişip o duygusuz yataktan kalkıveriyor. Peki ya ölenler? Sanki zaten kullanılmayan bir eşyaymışta ölünce kapladığı yer boşalmış gibi... Öyle mi? Gidişimle Aktan'lar kefaretlerini ödemiş, üstüne birde benden kurtulmuşlar mıydı? On beş yıldır onları rahatsız eden vicdanları rahata ermiş miydi nihayet? Ansızın gözümden dudaklarıma süzülen bir damla yaş ile irkildim. Bomboştum, ağlayabilecek, kahredebilecek, sinir krizi geçirebilecek bir kudrette değildim ama ağlıyordum... Hani deli gibi hasta olursunuz ama doktora gitmemek için direnirsiniz ya, öyle gibi. Köşeme çekilip usulca ölmeye bekliyordum ama şaşırtıcı bir şekilde ağlıyordum. Sanki içimdeki yangını söndürebilmek adına ağlıyordum, acıya merhem olabilmek adına dökülüyordum sanki gözlerimden. Kambur sırtımı dikleştirirken derin bir nefes aldım ve Sel'in bir başkası için hazırladığı viskiyi ellerinden alıp usulca içtim. Başımı geriye atarken göz yaşlarım hızlanmış, o altı kelime canıma daha bir dokunur olmuştu. Oyun diye başlanan aşklar gerçek olurdu da gerçek sanılan bir aşk nasıl kefaret olurdu?! Zoraki bir hıçkırıkla göz yaşlarıma teslim olurken saatler sonra sesimi duyan Sel hazırladığı ikinci bardak viskiyi öylece bırakıp barın arkasından çıktı. Hıçkırıklar bedenimi sarsarken kısık bir isyanla başlayan ağlayışım neredeyse müziği bastıracak raddeye gelmiş, gözü zaten benim üzerimde olan onca müşteri meraklı bakışlarını arsızca üzerime dikmişti. Yangının göbeğini atmışlardı beni, ağlıyordum. Avlamışlardı beni can evimden, ağlıyordum. Ne vardı yahu? Kanadığımdan ağlıyordum!... Acıdığımdan, can çekiştiğimden ağlıyordum!...
"Gel buraya," dedi Sel nasırlı elleri ile omuzlarımı kavrayıp beni arka odaya götürmek için hamle yaptığında.
Ellerim havada manasız hareketlerle kasılmıştı; incecik bir sesle ağlayarak bacaklarıma yürü komutunu verdim ama tıpkı ellerim gibi tüm bedenimde kasılıp kalmıştı. Kriz yönetiminin altından soğukkanlılıkla kalkan Sel orada öylece ağlamamama izin vermedi ama. Derin derin nefesler almam için komutlar verirken saçlarımı geriye tarıyor rahatlatıcı sözler sıralıyordu. Bilinç kaybı yaşamadığımın farkında idim ama diğer her şeyin idrakından bi' haberdim. Etrafımdaki insanlar, çalan müzik, saat, benden habersizce dökülen gözyaşlarım... Sel beni sürüklercesine barın arkasındaki, müdür odasına götürürken ve beni bitter çikolata rengindeki rahat koltuklara oturturken de bi' haberdim. Nefesimi tüketen hıçkırıklar arasında boğulmaya beş kala Sel başımı elleri arasına alarak kafamı yukarı kaldırdı. Tüm gün susmuştu ama bir insan ağlayacağım diye nefes almaya vakit bulamıyorsa anlaşılan o ki Sel'de endişeleniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevmek Anlaşmak Değildir...
Genç Kız EdebiyatıNaz sadece biraz kötümser, realist, az buçuk felaket tellalcısı... Kısacası tam bir bela mıknatısı. İroni fabrikası bir adam... Ve okumak için yollara düşen sivri dilli, yetim bir kız. Naz tekeri patlak, yaşlı bir kamyonda ve kader hep yokuş aşağı s...